Kitap okumak oldukça faydalı bir eylem. Zira kitaplar insanın zihnine, ruhuna, fiillerine olgunluk ve hikmet katar, tekamül yolculuğunda rehberlik ederler.

 Bu vesileyle yaşam sahasında ilerlerken, doğru ve erdemli yol ve yordam kazandırırlar.

Elbette bu doğruluk, okunan eserin doğruluğu ve okuma metodunun da uygunluğuyla aynı orantıdadır.

Öyle sanıyoruz ki, her kültürde, inançta ve tüm zamanlarda kitap okumak daima erdemli bir iş olarak kabul edilmiştir.

Bu sebeple kitap okuyan toplumlar ve insanlar, okumayan toplumlara ve insanlara göre daha çok saygı, ilgi ve kabul görürler.

Yani kitap okumanın ve kitap okuyanın fazileti konusunda herkes hemfikirdir diyebiliriz.. Bu konuda kimsenin diyeceği bir şey yok...

Ancak günümüz dünyasında yayımlanan milyonlarca eser var malumunuz. Bu eserler arasından, hangi kitaplar okunmalı, hangi kitaplar okunmamalı diye bir ayrıştırmaya da muhakkak gitmek gerekir dersek yanılmış olmayız herhalde.

İşte bu konuda söylenecek çok söz olacaktır diye düşünüyoruz.

 Bu bağlamda şunu ifade etmek gerekir, çoğu kez, kardeşlerimiz ne okuyalım diye bir arayış içine giriyorlar ve bu minvalde sorular sorabiliyorlar. Yönelmek istedikleri alana uygun spesifik eserler konusunda rehberlik almak istiyorlar işin ehlinden. İşin bu kısmını ayrı tutarak, genel anlamda toplumumuzu baz alarak kitap ve kitap okuma, kitap seçimleri merkezli bir çıkarım yapacak olursak, bize en çok faydası olacak, bizi en çok irşad edecek, hikmet ve ilim ile donatacak en öndeki ve önemli kitaptan oldukça uzağız diyebiliriz.

Yani,El Kitap’tan.. Kur’an-ı Azimuşşan’dan...

Okumadığımız en kıymetli kitap ve maalesef bu nedenle kitabın sahibinden gelen ve fakat kaçırdığımız binlerce hitap var!

 Aslında, mahrum kaldığımız büyük bir hazine..

Hastalıklarımıza “Şifa”, dertlerimize “Deva”, karanlıklarımızı, cehaletimizi yok edecek “Nur”...

İtiraf edelim son çeyrek asırdır kitap seçerken ki tercihlerimiz, seküler ve modern dünyanın oluşturduğu algılardan oldukça etkilendi ve bu konuda daha popülist bir yaklaşım içine girdik.

Oysa bizim çok güzel bir sloganımız vardı, kuru sıkı olmayan...

“Bütün kitaplar, tek bir kitabı anlamak için okunur” diye.

İşte o kitap çoğumuzun kitaplığında öylece duruyor. Acaba ne okusam diye kitaplığımızda gözlerimizi gezdirirken, atladığımız, ‘zaten defalarca hatmettim’ diyerek ilgisiz kaldığımız, ancak layıkıyla okumadığımız, hakkıyla vakıf olmadığımız El-Kitap...

Öyle ya, Allah’ın ayetleriyle hükmedilen, yönetilen bir dünya hayali kurarken, kendi dünyamızı acaba hangi kitaplar üzerinden yönetiyoruz!?

En doğrusu; düşüncelerimizi, duygularımızı, bedenlerimizi, ruhlarımızı, dillerimizi, mallarımızı, kısacası tüm hayatımızı yönetirken, merkezimize aldığımız kitap, El-Kitap, yani Kur’an-ı Kerim, yani Rabbimizin yüce vahyi olmalı değil mi?

Bunun için de bu müstesna kitabı okumak, anlamak gerekmez mi?

O halde kaybedecek zamanımız yok!

Üzerinde düşüneceğimiz, müzakere ederek dersler alacağımız, tefsiriyle hemhal olup hikmetler devşireceğimiz, okunmayı bekleyen, her biri mana katmanlarıyla yüklü, 6666 mesajı içinde barındıran El-Kitap, yani İlahi hitap, bizi bekliyor...

Artık daha fazla, bekletmesek mi?