Güzel manzaraları, hoş görüntüleri kim sevmez ki?

Hele bazı yerler vardır ki, oralardan bakarken, manzaralara bakmaya doyamaz insan..

Dağlar, tepeler, gökdelenler vs.

Manzara mı güzeldir, manzarayı sunan yer mi bilinmez ama, şu bir hakikattir ki; insanın görebilmesi, bakış açısı, durduğu ve baktığı yer ile çok yakından bağlantılıdır.

Dolayısıyla baktığımız yer kadar, bakmak için durduğumuz yer de oldukça önemlidir.

Bu sebeple kısa yoldan, daha detaylı, kapsamlı ve çok boyutlu görmek, izlemek, keşfetmek için buna elverişli noktaları merak eder, önemseriz. Bu noktalara gidip bizzat deneyimlemeyi hayâl eder veya imkânlar dahilinde pratiğe dökeriz.

Hiçbirini yapmayanlar bile ellerine telefonlarını alıp, bu cihaza bir dağ, tepe veya gökdelen görevi gördürüp izler, izlemek istediği her türlü manzarayı, keşfetmek istediği her yeri...

Ancak bazı yerler vardır ki, eninde sonunda her insanın muhakkak duracağı, durduğu yerden bitimsiz, tarifsiz manzaraları sessiz, sedasız, seyredeceği, dilsiz, elsiz ve ayaksız keşfedeceği müstesna yerlerdir.

Çok yüksek veya konforlu olmasalar da oradan bakan insanın gördüğü manzarayı, hiçbir yerden görebilmesi asla mümkün olamaz..

Ne Burç Halife ne Şanghay Kulesi ne Everest Tepesi ne Ağrı Dağı ve ne de benzerleri bu manzarayı izlettiremez!

İşte musalla taşı, tam da böyle bir yerdir!

Evet musalla taşı...

Teçhiz ve tekfini yapılmış cenazelerin namazlarının kılınması için getirildikleri, genelde cami avlularında bir metre yükseklik ve iki metre uzunluğunda taştan, mermerden yapılan, soğuk ve sert yükselti!

Çoğu kez öylece, ilgisizce bakıp geçtiğimiz, garip masa!

Sahi hiç merak ettik mi?

Musalla taşından dünyaya bakmak nasıl bir şeydir?

Yani musalla taşının manzarası, nasıldır acaba?

Öyle ya, er kişi veya hatun kişi niyetine kılınan cenaze namazlarında, önümüze musalla taşı manzarası alıp, çokça izlemişizdir. Peki ya biz, musalla taşının üzerinde iken, durum nasıl olacaktır?

Günümüzde pek çok şeyi deneyimlemek isteyen biz insanlar, acaba ölmeden önce musalla taşında yatmayı deneyimlesek nasıl olurdu?  Kesinlikle çok isabetli olurdu değil mi?

En azından, henüz oradan kalkma kudretimiz ve fırsatımız elden gitmemişken...

Hiç olmazsa şunu fark ederdik belki; musalla taşında yatınca, hayatımızın merkezine aldığımız hiçbir şeyi alamayacağız yanımıza, ne bu dünyanın zahmetini ne de nimetini ..Sadece günahlarımız, sevaplarımız ve Allah’ın (c.c) rahmeti olacak!

Bir de kefen, o da nasip olursa...