Genç kız bulundukları semtin en işlek caddesinde, varacağı yere doğru sakince vakur adımlarla yürüyordu.

Sonra nedenini anlamadığı bir şekilde, yanına lüks bir araç yanaştı ve durdu..

Kızcağız daha ne olduğunu anlamadan, şoför koltuğunda oturan, modern giyimli, elit hanfendi(!), aracın camını açtı.. Genç kıza, büyük bir ustalıkla ve benzeri az görülür bir küstahlıkla, ağız dolusu tükürdü...

Masum kızcağız ne yapacağını bilememenin şaşkınlığıyla öylece bakakalmışken, edep ve saygı yoksunu küstah kadın, hiçbir şey olmamış ve az önce hiç tanımadığı bir insana, sanki kendisi tükürmemiş gibi, camı aynı soğukkanlılıkla, pervasızca, usulca kapatıverdi ve yoluna devam etti...

Kızcağız üzerindeki şoku atmaya çalışıyordu..

Sahi, az önce ne olmuştu?

Az önce, hiç tanımadığı bir kadın, sebepsiz ve nedensizce, kendisine onur kırıcı bir şekilde saldırmıştı!

Peki o, bunu hak edecek ne yapmıştı?

Daha önce hayatında hiç görmediği ve ruz-i mahşere kadar da belki asla görmeyeceği bu kadın, neden ona karşı böylesine kin ve hiddetle, bu çirkin taciz fiilinde bulunmuştu?

“Evet ya...” dedi, kendi kendine...

Tek suçu; şu Allah rızası için büründüğü tesettürü, “kara çarşafıydı”...

Daha önce de buna benzer olaylar yaşamıştı ve bizzat yaşayanlardan da dinlemişti...

Şu an kızsa mı, üzülse mi, bağırıp çağırarak ağlasa mı, haykırarak, isyan mı etse, bilemedi...

Çok kırgındı... Suçu neydi!?

Şairin dediği gibi: “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” dizeleri sanki kendisi için yazılmıştı...

Sonra başka dizeler geldi aklına ve adeta hislerine tercüman oldu...

“Bacımın örtüsü batmakta, rezilin gözüne,

acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne...”

Rabbine sığındı ve ferahladı...

İşte tesettürleri sebebiyle saldırıya uğrayan, taciz edilen kadınların yaşadıklarından sadece ufak(!) bir anekdot...

Empati yeteneği olan, buyursun, düşünsün...

İktidar, muhalefet, bürokratlar, akademisyenler, medya dünyasının bilir ve bilmez kişileri başörtüsü serbestliği konusunu tartışadursun...

Bu konunun sadece başörtüsü serbestliği meselesi olarak değil, kesinlikle ama kesinlikle, tesettür serbestliği ve tesettüre saygı meselesi olarak da ele alınması gerekiyor. Bunu bu şekilde dillendirmek, kamuoyu oluşturmak çok mühim bu günlerde...

Ayrıca şu bir hakikat ki, toplum olarak bu ve benzeri olaylarda kendini gösteren genel manadaki “tesettür düşmanlığı” ve “tesettür hazımsızlıkları” asla saldırgana has, psikolojik ve münferit olaylar değildir.

Bu olaylar sosyolojik olarak da muhakkak okunmalı ve tahlil edilmelidir...

Toplumu bu duruma getirip kutuplaştıran, tesettürlü kadınları ötekileştiren ve hedef tahtasına oturtan, bu düşmanlığı besleyen, körükleyen, tüm söylem ve eylemlere de acilen yaptırımlar, yasaklar getirilmelidir!

Gün tesettür davası için, safları belli etme ve sıkılaştırma günüdür!

Tesettür Allah’ın (c.c) emridir, Kur’an’ın ayetidir...

Ona uzayan eller ve diller elbet kuruyacaktır!

Onu koruyan ve kollayanlar da iki cihanda da aziz olacaktır!