Malum, insanlar kelimelerle konuşur, kavramlarla anlar. Dolayısıyla insanın anlam dünyasında yer bulmuş her kavram, onun kavrayışına, anlayışına ve elbette hâl ve davranışlarına da yön verir.

Bu sebeple, hemen her kavramın çıktığı kültürün kodlarını taşıdığını ve o kültürün kendine has dinamiklerine dair bir motivasyon etkisine sahip olduğunu unutmamak gerekir.

Empati yani eşduyum kavramı da bu kavramlardandır. Son yıllarda özel ve genel yaşamda, insanlar arası iletişim kulvarında sıkça kullandığımız, anlam dünyamızda yer etmiş bir kavram ve elbette duygu dünyamızda da kendine yer bulmuş bir duygu.

Peki genelde empati kavramını nasıl biliriz!?

Elbette iyi biliriz...

Ancak kaynaklardan alıntılayarak kısaca bir tanım yapalım yine de:

“Empati, eşduyum ya da duygudaşlık, bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir. Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak anlamında da kullanılır.”

Bir boyuttan bakınca pratiğe dökülecek olursa, sayısız fayda getirecek bir kavram.

Ancak dikkat edersek daha çok anlamak, anlamlandırmak, içselleştirmek vb. Durumlarla sınırlı bir duygusal reaksiyon. Hayattaki bir çok soruna, sıkıntıya birebir derman olacak bir aksiyon yok yani...

Tam da Batı kültüründen damıtılan bir kavram ve Batı insanını yansıtan bir duygu...

Bu duyguyla insan; anlıyor, hissediyor, hak veriyor, kendini karşısındakinin yerine koyuyor, psikolojik olarak bir anlamlandırma çabasına giriyor, sosyolojik olarak tahliller yapabiliyor ancak, eylem alanında ise nakıs kalabiliyor.

Hatta günümüzde kimi zaman empatiyi ve telepatiyi de karıştırıp, zan ve vehimlerle karşındakinin kalbini ve beynini okuduğunu sanıp, modern dünyanın keramet ehli dervişi(!) moduyla ahkâm kesen insanlarda azımsanmayacak kadar çok.

Karşısındaki insana bakıp kendince psikolojik tahliller yaparak. Bu böyledir, şu şöyledir deyip netice de pasif kalmayı tercih eden...

Bu minvalde şunu rahatlıkla ifade edebiliriz; empati kavramı, duygusu insani ilişkilerde derdimize derman olacak yeterlilikte bir kavram ve duygu değildir.

Zira insanları anlamak, hissetmek, anlamlandırmak, hangi derde derman olabilir tek başına?

 İnsanların hayatlarına, sıkıntılarına birebir çare aramadan, empatik manevralarla, sempatik olma çabası neye yarar ki!

O halde bu minvalde, derdimize derman olacak, kavrayışımıza yön verecek, anlam dünyamızı ihya, eylem dünyamızı da inşa edecek kavram ne olmalıdır?

Elbette diğerkâmlık...

Yine kaynaklarda geçen özet bir tanım yapalım:

“İnsanın, herhangi bir çıkar gözetmeden, dışarıdan ödül beklemeden, hatta bazen de bir bedel ödeyerek diğer bireylerin veya toplumun iyiliği uğruna fedakârlıkta bulunmasını prensip edinen bir tutumdur. Ayrıca “başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme”, “maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin diğer insanlara yararlı olmaya çalışma” ve “bencillik karşıtı hareketlerde bulunma”

Görüldüğü üzere diğerkâmlıkta sadece anlamak yoktur. Bilakis eyleme geçmekte vardır.  Karşısındaki insanın durumunu içselleştirerek empati kuran çoğu insanda, bir zaman sonra psikolojik ve zihinsel olarak yıpranma ve yıkımlar sıkça görülmektedir.

Oysa diğerkâmlıkta, anlamak, hissetmek, durumu analiz etmek ve gereğini yapmak vardır. Bu gereğini yapma durumu insan fıtratına daha uygun ve daha ulvi bir davranıştır.

Oysa empatiyle yetinen ve gereğini yapmayan insanda, sadece psikolojik olarak karşıdakini avutmak ve vicdani olarak kendini tatmin etmek vardır.

Hülâsa bu konuda yine imdadımıza, Nebevî reçete yetişiyor...

“Sizden biri, kendisi için sevdiğini (istediğini, arzu ettiğini, din) kardeşi için de sevmedikçe (istemedikçe, arzu etmedikçe) gerçek îmâna eremez.” [Buhârî, Îmân

Ölçü açık:

Sadece kendini düşünme. Fakat sadece başkalarını da düşünme. Kendin için düşündüğünü başkaları için de düşün. Düşünmekle de yetinme, eyleme geçir...