Bu dünyanın sonu nereye gidiyor?

Daha neler göreceğiz?

İnsanlık ölmüş, cenazesini kaldıran yok!

Yakında başımıza taş yağacak vs. vs...

Bu ve benzeri cümleler gün geçtikçe daha sık karşılaştığımız cümleler ve hatta kanaatler haline gelmeye başlamış durumda.

Bu cümlelere ve kanaatlere karşı da, genelde şu şekilde ifadeler dikkatimizi çekiyor:

Biri/birileri bu gidişata dur demeli...

Yok mu insanlığı kendine getirecek aklı selim sahipleri...

Neden kimse bir şey yapmıyor; çıkıp hakkı haykırmıyor, anlatmıyor, yaşamıyor/yaşatmıyor...

Ve sonra o meşhur cümle geliyor..

“Birileri güzel bir şeyler yapsın!”

Evet güzel bir çağrı, birileri güzel bir şeyler yapsın, yapmalı da...

İyi tamam, el-hak öyle de, peki ama kim, kimler yapsın?

Sen, ben, o...

Biz, siz, onlar ...

Kim yapmalı?

Yoksa zihnimizde canlandırdığımız ütopik bir senaryonun ütopik insanları mı?

Elbette güzel bir şeyler, kaliteli işler, hayırlı hizmetler yapılacaksa, bu konuda oraya buraya göz gezdirmektense önce kendimizi mesuliyet altında hissetmeli ve kendimizi bu gayrete dahil etmemiz daha doğru olmaz mı?

Hatta şu soruyu kendimize sormamız:

Ben değilsem kim!?

Necip Fazıl'ın vurguladığı gibi:

"Kim var!" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...

Ve elbette sadece gençlik değil tüm yaşlara ve zamanlara çeki düzen verecek bir bilinç...

Bu sorunun cevabı olsa gerek.

Yazımızın sonunda bu ufak hikayeciğe de yer vermiş olalım...

 

Hükümdarın biri halkına duyuru yapar. Bu gece, sarayın bahçesindeki havuza herkes bir kova süt getirip dökecek! Dökmeyene ceza kesilecek!

Halk, telaşla süt sağıp kovalarını doldurmaya başlar.

Gece karanlığı çökünce ortalık mahşer alanına döner. Herkes kovasını alıp sarayın bahçesindeki havuza dökmeye koyulur.

Adamın biri de kendince plan düşünmüştür; "padişahın havuzuna süt götüreceğime bir kova su döküp gelirim. Gecenin karanlığında kovadakinin ne olduğunu kimse görmez. Hem o kadar süt içerisinde benim dökeceğim suyun da farkına bile varamazlar."

Düşündüğünü de aynen uygular.

Sabah olup da padişah, havuzun durumunu kontrole gidince gördüğü manzara karşısında şaşkına döner.

Havuz ağzına kadar dolmuştur fakat sütle değil suyla!

Çünkü o gece, halkın tamamı o adamla aynı şeyi düşünmüştür...

Hikayecikteki gibi, ‘nasıl olsa ben olmasam da olur, muhakkak yapacak birileri çıkar, zaten yokluğum fark edilmez’ diyerek hayırlı işleri hep başkalarından beklemek-üstüne düşen hayırlar konusunda pasif, çekimser, duyarsız kalmak ve gidişattan şikayet edip sonra da, ‘bunca münkerata karşı birileri güzel bir şeyler yapsın' diyorsak bu içinde bulunduğumuz tezat havuzuna su taşıyıp, sonra da süt aramak değil de nedir?

Rabbimiz bizleri yapılan güzel işlere burun kıvıran, güzel sorumluluklara omuz silken, sonra da lafla peynir gemisi yürütüleceğinin kuru vehmiyle gaflette bocalayanlar olmaktan muhafaza buyursun!

Daima Rahman'ın hatırına, güzel işler için çalışan, çırpınan ihlas ehli muhsinlerden kılsın bizleri...