Hz. Peygamber (s.a.v) hayır konusunda insanların en cömerdi idi. Özellikle Ramazan ayında Cebrail (a.s) ile görüştüğünde bu cömertliğinin sınırı olmazdı. Cebrail (a.s) ile görüşmesi ise, Ramazan ayı boyunca her gün gerçekleşirdi. Onun da hayır-hasenattaki cömertliği esen rüzgâra benzerdi." (Buharî, Savm)

Sahabe-i güzin, Kutlu Nebi'nin Ramazan ayında rahmet yeli misali cömertliğini, KUTLU NEBİ CÖMERTLİĞİYLE hele Cebrail (a.s) ile buluştuğu gecelerde o cömertliğin zirvesine ulaştığına bizzat şahit olurlardı.( Buhari, Bedu’l-vahiy, 5, Fedailu’l-Kur’an,7)

Her Ramazan ayına ulaştığımızda, bilhassa ibadetler konusunda toplumda kayda değer bir hareketlilik olduğu aşikâr. Hatta şöyle ifade edilebilir; çoğu mümin bu ayda namazlarını, zikirlerini, münacaatlarını, Kur-an'la olan münasebetini ve elbette ki oruçlarını arttırır. Bunun yanı sıra yılın diğer aylarında tüm bu güzelliklerden mahrum kalan veya daha önce hiç yapmamış olanlar bile Ramazan ayının bereketiyle bu hayırları yaparak güzelleşirler. Çünkü bu konuda bizzat Sevgili Peygamberimiz gerek tavsiyeleriyle ve gerekse yaşantısıyla (s.a.v) örnek olmuştur ümmetine.

Fakat nedense her hayırda bir artış olsa da, infak konusunda sadece fıtır sadakası veya üzerimize farz olan zekâtla yetiniyoruz çoğunlukla.

Elbette bunlar çok kıymetli hayırlardır ve Allah (c.c) katında güzel karşılıkları olacaktır.
Fakat tabiri caizse istisnalar hariç, infak rutinimizde bir değişiklik olmuyor.


Oysa kendisini her konuda örnek almamız gereken biricik Rehberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’ in, yukarıdaki rivayetlerden de anlaşılacağı gibi, Ramazan ayındaki cömertliğinin diğer aylara göre arttığını ve çevresine bir infak rüzgârı estirdiğini görüyoruz.
Elinde, avucunda ne varsa paylaştığını ve çoğu kez kendi nefsini unuttuğunu da farklı rivayetlerden anlamak mümkün.

Siyer kaynaklarında geçen bu misalde olduğu gibi...
Ramazan ayının son on günlerinden biriydi. Hz. Peygamber vaktini itikâfta ibadetle geçirmekteydi. Peygamber Efendimizin komşularından bir kadın ehl-i beyte pişirmiş olduğu yemekten bir kap gönderir. Hz. Aişe (r.a.) de onu iftar etmesi için Hz. Peygambere sunmuştur. Evinde birkaç gündür ocağın yanmadığını bilen aile reisi Hz. Peygamber, Hz. Aişe’nin yüzüne gülümseyerek bakarak, “Ey Ayşe benim yanımda dünden artan su ve yeterince ekmek vardır. Bu yemeği götür de hanımlar olarak yiyin” diye buyururlar.

Anlaşılacağı üzere Nebevi infak ahlakında, önce en yakınlarından başlamak üzere ve elbette ki Er-Rezzak her ne ile rızıklandırdı ise onu infak etmek vardır. Bir lokmayı, bir hırkayı veya bir yudum suyu...

Yahut yine El- Ğaniyy olanın lütfuyla mal mülk sahibi olanın yüzleri, binleri, milyonları infak etmesi vardır...

Hâlâ neyi infak edelim, kime edelim diye bir soru varsa kafamızda, Rabbimiz cevabını veriyor bizlere:
Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.” (Bakara,215)

Hülasa; Ramazan, israf, gösteriş, bencillik ve mideleri şişirme ayı değildir.
Ramazan; iktisat ile infaka imkân oluşturacağımız, tevazu ve isâr ile takvaya ulaşabileceğimiz, nefsin terbiye ve tezkiye edileceği muhterem bir aydır...