Sevgi, saygı gibi güzide kavramların ‘modası olur mu?’ demeyin. Birilerine göre oluyormuş. Gerçi içi boşaltılan kavramları, herkesin işine geldiği gibi doldurduğu bir dönemde yaşıyorsak, buna şaşmamak lazım...

Yani şimdi, insanlara saygı duymayı modadan mı öğreneceğiz? Gerçi ortada pek saygılı ve sevgili bir şeyde göremiyoruz!

‘Etiketleri çıkar!’ sloganıyla yürütülen algı oyununda, çıkartılan bir şeyler var doğru, ancak etiketten başka her şey...

Halâ sokak ortasında tesettüründen dolayı sözlü, fiili tacize uğrayanlar, inanç ve fikirlerinden dolayı türlü etiketlerle etiketlenip ötekileştirilen mazlumlar var bu ülkede!

Şimdi kalkıp, elini kolunu sallayıp özgürlüğün(!) dibine vuran insanların, mini etek, açık göbek, eşofman, vs. için sahte bir mazlum edebiyatı yaparak mazlum postuna bürünmeleri algı oyunundan başka bir şey değil.

Bu reklamlarda kapalı kadınlar hakkında ahkâm kesmek, Rabbimizin Kur’an ve Sünnet yoluyla şeklini bildirdiği tesettüre ayar vermeye çalışmaksa, açıkça haddini aşmaktır.

Üstelik sadece bir tutam saç kapatılarak, tesettürlü olunmuyor...

Ayrıca bu algı oyunun devamı muhakkak gelecektir. Bu nedenle bizleri ilgilendiren kısım sadece reklamlarda yer alan kapalı (!) kadınlar değiller. Konunun tamamı ilgimizi çekmeli. Çünkü bu kampanyada algılarla oynanıp ticari rant elde etme çabası da var.

Yani, tereyağının içine ucuz kaşar gizleyip, tereyağı diye satan aç gözlü tüccar hikayesi...

‘Sevgi, saygı, hoşgörü, özgürlük, kendini gerçekleştirme’ denir, ‘inancın, kültürün, erdemlerin' sinir uçlarıyla oynanır.  Kullanılan kılıflar öyle ustaca seçilir ki, işin aslı anlaşılana kadar iş işten geçer...

Ama biz bu gibi senaryoları biliyoruz. Bu filmi daha önce çok izlemiştik...

Unutanlar (!) var ise hatırlatalım...

Şapka kanununun çıktığı dönemlerde rantın- taklidin adı, inkılâp- medeniyet olarak lanse edilmişti. Şapka devrimiyle (!) yedi sülalesini zengin eden şahsı bilmeyen yoktur. Filmin(!) sonunda, Yahudi Tüccar zengin olur, Erzurumlu Şalcı Bacılar, İskilipli Atıf Hocalar idam edilir...

 Dr. Rıza Nur, o günleri şöyle anlatıyor:

"Milyonlarca lira harice aktı gitti. Bundan da Yahudiler istifade ettiler. İtalya ve Fransa'da mevcut yeni ve eski şapkaları milyonla memlekete soktular. İki-üç frank kıymeti olan bu şapkalar, en aşağı on liraya(120) Frank’a satıldı. Bunların çoğu zımpara kağıdı ile temizlenmiş şapkalardı."

 Ancak gemiler dolusu şapka ithalatı ihtiyacı karşılamayınca, yerli üretime geçilmiş ve "şapka fabrikaları" kurulmuştu. Bu süreçte, traji-komik olaylarda yaşanmıştı. Ne tür şapkaları giyeceğini bilmeyen bazı erkekler, başlarında kadın şapkalarıyla dolaşmaya başlamış bu sebeple gazetelerde, şapkayı nasıl giymeli türünden adab-ı muaşeret yazıları yazılmıştı.

 Çıkarılan "Şapka Kanunu" sonrasında başlayan isyanlar ve tepkiler sebebiyle İstiklâl Mahkemeleri kurulmuştu...

 Yine benzer bir film senaryosu da şöyleydi:

2.Dünya Savaşı sonrası, Türkiye’nin yana yakıla sonradan dahil olduğu ABD’nin Marshall Planı kapsamında, Türkiye’ye yardım etmenin şartlarından biri, Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıydı. Çünkü o dönem, ABD ‘de şişen mısır stokları vardı. ABD, bu stokları eritmek ve kâr etmek için, mısırözü yağını ihraç etme kurnazlığını keşfetmişti.

 Bu sebeple Türkiye’de ilk margarin fabrikası kuruldu. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı kökünden söküldü...

Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümünü ABD dolar karşılığında aldı ve mısırözü yağını TL karşılığı sattı.

Ancak zeytinyağına alışan ülke insanının zeytinyağından vazgeçmesi gerekiyordu. Bu gayeyle halkta, zeytinyağı ‘ısınırsa kanser yapar’ algısı oluşturuldu.

 Oysa zeytinyağı dumanlaşma, yanma derecesi en zor olan sıvı yağlardandı.

Bunun dışında tekstil fabrikalarında doğal ve organik malzemeden üretilen basma kumaşta, halkın gözünde kötülendi. Gaye, plastik içerikli yapay kumaşların satılmasıydı.

 Sonrasında algıyı pekiştirmek adına, bir türkü de yapıldı, “Zeytinyağlı yiyemem aman,

Basmadan fistan giyemem aman...”

Zamanla halk zeytinyağı da yemez, basma da giymez. Rantın ekmeğini yiyenlerin ekmeğine çifte kaymak sürülür böylece. Olan, algı oyunlarına gelen halka olur.

Yine durum aynı...

Aynı senaryo, aynı film, sadece türküsü farklı:

“Etiketleri çıkar(!) şimdi herkese saygı (!) moda”...

Şehit Malkom X'in dikkat çektiği bir noktayı hatırlatmakta fayda var; ortada oynayan kuklalarla oyalanmak yerine, kuklaları oynatan kuklacılara odaklanalım...

O zaman, her şeyi anlamak, idrak etmek çok daha kolay olacaktır. Anlamak ve algı oyunlarına gelmemek duasıyla...