Umutsuz bakışlar, umutsuz sözler, umutsuz senaryolar ve nihayetinde yarınlara karşı, kasıtlı bir şekilde umutsuz bakması istenen insanlar...
Çünkü insan umutsuz kaldıkça mutsuz, mutsuz kaldıkça huzursuz, huzursuz kaldıkça da ruhunun istikametini yitirir. Ruhunun istikametini yitiren insan, süfli hazlarla bedenini ve nefsini tatmin etmeye çalışsa da, ruhu asla mutmain olmaz. Böylece şer güçlerin önüne koyduğu, kısa vadeli fani hedeflerine odaklanır. Umudu bırakıp materyalist sistemin monoton çarkının dişlerine sarılır.
Bu nedenle, insanın havaya, suya, gıdaya ihtiyacı olduğu kadar umuda ihtiyacı vardır. Çünkü umut; güvenin/emniyetin, huzurun/mutluluğun yegâne azığıdır.
Umut konusundaki yanılgılarımızın başında, umudu geleceğe dair bir olgu zannetmemiz gelir. Oysa umut; şimdiki zamanın yani anında selamet kodlarını nakşeder ruhumuza. Böylece uzun vadede umudunu sağlama almış insanın, kısa vadede de ümidi daima canlı ve aktiftir. Kendisiyle ve çevresiyle barışıktır, gönlü ve yüzü daima mütebessimdir. Çevresine de pozitif enerji saçar.
Bu saydıklarımıza bakınca şunu söylemek gerekiyor; mümin insan aynen böyledir. Daha doğrusu aynen böyle olması gerekir. Umutsuzluk asla mümine yakışmaz. Zira mümin asla yalan söylemez.
Belki ''yalan'' ve ''umut'' ne alaka? diye düşünen olabilir. Aslında çok alakalı..
Zira Allah Azze ve Celle'ye iman eden insan, O'nun zatının azametini, kudretinin tecellilerini, esmalarının mahiyetini, sıfatlarının hikmetini anlayarak/idrak ederek kabul eder. Bu şekilde iman eden bilir ki, Rabbinin kaldıramayacağı hiç bir sıkıntı yoktur, veremeyeceği hiç bir nimet, kabul edemeyeceği hiç bir dua, affetmeyeceği hiç bir günah yoktur... Bu nedenle tüm bu hakikatlerle çelişecek umutsuz bir hüviyete bürünmek bir çeşit yalancılıktır. Kişinin en başta kendine söylediği bir yalandır...
O halde umutsuzluk imanlı insanla asla bir araya gelmemeli?
Çünkü iman inanmak ve güvenmektir. İnanç ve güvende sadakatsizlik varsa umutlar birer birer kaybolur!
Dualar kaybolur!
Hayaller kaybolur!
Ümitler kaybolur!
Bu sebeple ''Ey iman edenler, iman ediniz!'' ilkesiyle imanı tazelemek sararan/solan umutların da yeşermesine vesile olacaktır biiznillah...
Çünkü umudu besleyen aşktır. Aşk bitmişse umut da bitmiştir. Kişinin umut kalitesi, aşk kalitesiyle aynıdır. Ne güzel söylemiş şair; ''umudum bitti deme, aşkım bitti de...''
Oysa müminin Baki olan bir Rabbi vardır. Mümine yakışan, tüm fani olumsuzlukları kaldırmaya kadir Rabbine sığınıp; 'Ya Baki Entel Baki' zikrini hem eylemlerinin hem söylemlerinin virdi kılmaktır.
Rabbine sığındıkça daralan göğsü, sıkışan kalbi genişleyecektir. Belini büken yükler birer birer kalkacaktır.
“Senin göğsünü/kalbini açıp genişletmedik mi?
Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?” ﴾ İnşirah,1-3﴿
Yeter ki mümin umutlarını terk etmesin. Ruhunu metruk umutlar mezarlığına çevirmesin!
Velev ki kimse olmasın, tüm dünya karşısında dursun, insanların yardımları olmasın; dünya zindanında Kutlu Nebi ve Sadık dostu misali darda kalsın...
“Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe,40)
Umudunu Rabbine havale edip, hüznünü ve üzüntüsünü mutlak güç, hüküm ve hikmet sahibine arz ettikten sonra, elbet Rabbi onu görünür/görünmez orduları ve yardımlarıyla rızıklandıracaktır...
Allah var, gam yok!
Allah var, umut çok...