Bu başlıkla başlayan, en az onlarca makale okumuşuzdur çoğumuz. Yahut birçok seminer, panel, konferans veya programda bu soruyu, muhakkak sormuştur konunun uzmanları.

Sorunun muhatabı birçok ebeveyn, çoğu kez cevaben, somut cevaplar vermemiş/verememiş olsalar bile, bu soru onları mutlaka içsel bir yolculuğa çıkarmıştır. Önce kendi sorumluluklarını tahlil etmeye çalışmış, sonrasında ise çocuğunu ölçmüş ve tartmışlardır, kendilerince. Ancak varılan sonuç ne kadar objektif ve ne kadar doğrudur bunu ayrıca sorgulamak gerekir.

Çünkü insanın kendi nefsi ve nefsinden daha çok sevebileceği bir varlığın muhakemesi için, varacağı sonuçların hakkaniyetten uzak ve yanlı olma ihtimali yüksektir.

Bu nedenle çoğu kez, evladımızın var olan durumunu görmekten ziyade, olmasını istediğimiz kıvamda olduğuna inanmayı tercih ederiz. Hayalimizdeki şablonun içine, var olan gerçeği zorla da olsa sıkıştırmaya çalışırız. Gerçeğin, hayâl içinde nasıl sırıttığını, kendi hayatımız üzerinden anlamamız oldukça zordur. Bu nedenle çevremizdeki emsaller üzerinden değerlendirip, kendi ahvalimizi de, bu minvalde değerlendirebiliriz.

Bilhassa pandemi nedeniyle evlerimizde çocuklarımızla daha çok vakit geçirdiğimiz şu günler, her birini tanımak için oldukça büyük bir fırsat. Bu zaman zarfında, her zamankinden daha çok çocuklarımızı gözlemleme, analiz etme imkânımız var. Çocuk derken, kastettiğimiz evlatlarımızdır elbette. Yaşın rakamsal artışı, kişinin evlat olma hakikatini ortadan kaldırmıyor.

Bilhassa, üniversite, medrese vb. nedenlerden dolayı, ebeveynleriyle bir arada bulunma zamanı çok az olan gençler oldukça çoğunlukta. İstisnalar dışında çoğu ebeveyn kendi çocuklarına yabancı gibi adeta. Bunun haricinde, ortaokul ve lise çağındaki evlatlarımızın da tam gün okul, etüt, hafta sonu kursları vs. derken, ebeveynleriyle ne kadar zaman geçirdikleri ortada. Buna ebeveynlerin yoğunlukları, günlük hayat koşuşturmacası da eklendiğinde, günü kurtarmaya çalışan ebeveynler, sayılamayacak kadar çok.

Bir daha çocuklarımızla bir arada bu kadar kalabilir miyiz, sorusunu soralım kendimize. Henüz kanatlarımızın altındalarken, onları gerçek manada tanıma işini önemseyelim.

Zira çocuğunu tanıma işine karşı lakayt kalan ebeveynler, ilerde bir arıza durumu hasıl olunca muhakkak pişman olacaklardır.

“Sağlam çocuklar yetiştirmek, arızalı insanları düzeltmekten kolaydır.”  (Frederick Douglass)

Bu tanıma girişimini, çocuğum bu veya çocuğum şu, anlamında sonuç odaklı bir çalışma olarak görmeyelim. Bilakis aslında bu kıymetli bir sürecin başlangıcıdır. Çünkü asıl iş tanıdıktan sonra başlayacaktır.

Evvela, çocuğumuzun ruhunu keşfedelim, ruh haritasını çıkaralım. Sonra çocuğumuzun dünyasında, “hayırların fethi ve şerlerin def'i” aşaması elbet gelir.

Ne güzel söylemiş İbni Sina;

“Çocukta ruh ve beden eğitimi ve gelişimi beraber yürütülmelidir.”

Çocuğumuzun beden ölçülerini biliriz çoğumuz, peki ruhunun ölçüleri?

İşe başlarken, genel olarak bazı kavramları iyi anlamalı ve ayırt etmeliyiz. Çünkü onlar bizim için birer kıstastır. Kısaca şöyle ifade edebiliriz:

FITRAT: Allah'tandır. Fıtrat tertemizdir. Korunursa temiz kalır. Aksi halde kirlenir ve bozulur.

MİZAÇ: Aileden, soydan gelen, genetik. Değişmesi imkânsız gibidir. Ancak doğru yere kanalize edilebilir/yönlendirilebilir.

KARAKTER: Bir kişinin davranış biçimini, düşünme tarzını, hislerini kontrol etmesini tanımlar. Kişinin çevresine, zihinsel yeteneğine, ahlaki ilkelere ve benzeri diğer faktörlere dayanır. Sosyo- kültürel çevreden etkilenir. Vicdan, ahlâk ve iradeyle doğrudan bağlantılıdır. Kişinin sınırlarıdır, iç disiplin ve pratiktir.

ŞAHSİYET/KİŞİLİK: Hem doğuştan gelen özellikler hem bebeklik çağından itibaren bireyin çevreden aldığı etkileşimle oluşan kişiye özgü davranışlardır. Bireyin başkalarıyla kurduğu ilişkilerdeki tepkiyi ve kendisini gösterme biçimini de içermektedir. Bazı batılılara göre,  “persona” (maske) sözcüğünden türetilmiştir. Kişiliğin bir yanı, insanın öteki kişilerle ilişkilerinde aldığı tavır, gösterdiği davranış, yani taktığı maskedir. İnsan, çevresiyle sürekli ilişki içindedir ve çoğu kez duygularına, düşüncelerine, tutum ve davranışlarına, olduklarından daha değişik bir biçim vermeye çalışır. (En doğrusunu Rabbimiz bilir.)

Tüm bunların ışığında;  çocuğumuzun fıtratı ne durumda, mizacındaki problemli huylar nelerdir, nasıl izale edilir? Karakter yapısı nasıldır, karakterine olumlu anlamda ne katabiliriz? Kişilik yapısı ne durumda, karakteri ve kişiliği arasında ne gibi tezatlar var, şahsiyetine giydirdiğimiz ahlak libasının içinde gerçekte ne var? Gibi soruların cevabını/çözümünü bulup, pratiğe dökmenin yollarını aramalıyız.

Henüz süt kuzusu olan yavrular içinse, Ömer Muhtar'ın çok güzel bir tavsiyesi var;

“Çocuklarınıza sütle birlikte Kur’an’dan öğütler verin. Boyları büyürken, kalpleri ve bakış açıları da büyüsün...