İki Cihan Güneşi Efendimiz (s.a.v) , vefatından önce, eşleriyle beraber oturduğu bir günde, onlara şöyle söylemişti; “Bana en çabuk ulaşacak olanınız, kolu en uzun olanınızdır.” Sonrasında yaşanan, Hz. Aişe' den (r.a) rivayetle nakledilen bu olayı çoğumuz duymuşuzdur; biz Peygamber’in vefatından sonra herhangi birimizin evinde toplandığımız zaman, kollarımızın uzunluğunu duvarda ölçerdik.  Kaynaklarda,  Zeynep binti Cahş’ın (r.anha) vefatından sonra Hz. Aişe’nin (r.anha) şöyle bir beyanda bulunduğu da ayrıca nakledilir; “Bu Zeyneb’in ölümüne kadar devam etti. Zeyneb kısa boyluydu. Allah kendisine rahmet etsin, o bizim en uzunumuz değildi. O’nun ölümü ile Peygamber’in (s.a.v) kolu uzun ifadesiyle “en çok sadaka” veren demek istediğini anlamış olduk.” der.”(Müslim)

Kuşkusuz Ehl-i Beyt’in tamamında öne çıkan güzel bir hasletti sadaka vermek; kendi nefsine, kardeşini tercih etmek ve infak ederek Rahman'ın rızasına talip olmak. Bu bağlamda, bilhassa müminlerin annelerinin her birinden alacağımız güzel dersler vardır muhakkak. Zira onlar, nasıl olsa Peygamber eşiyiz, Kutlu Nebi’nin verdiği infak, hayır, hasenat hepimize yeter, ‘biz yapmazsak da olur', gibi bir yanılgıya asla düşmemişlerdir. Her ferdin kıldığı namaz, tuttuğu oruç, nasıl kendi amel defterine geçiyorsa, verdiği infakın da aynı şekilde kendi amel defterlerine geçirileceğinin bilincindeydiler. Ayrıca her biri fakir fukaranın ihtiyaçlarını karşılarken, merhamet ve cömertlikte sınır tanımıyorlardı.

Bu vesileyle, önemine binaen bir realiteyi objektif bir biçimde vurgulamak gerekir. İnfak konusunda istisnalar dışında, genelde hanım kardeşlerimiz, erkeklere göre çoğu kez pasif kalmaktadır maalesef. Aslında bu durum, çoğu kez cimrilikten değil, bilakis bazı yanılgılardan olabilmektedir.

 Mesela; “Eşim zaten ikimiz adına yapıyor...”( Eş, hanımı için mutlaka iyi niyetle ayrıca verebilir, ancak kadın bu sebeple pasif kalmamalıdır.)

“Benim ayrıca bir gelirim yok, bu nedenle yapamıyorum” gibi...(İnfak için çok büyük rakamlar gerekmiyor, elinde her ne varsa, velev ki payına düşen lokma olsun.)

Oysa şunu unutmamak gerekir; hesap günü o kadar çetindir ki, o gün evlatlarımızı bile bir kenara bırakacağız. İnfak edilen yarım hurmanın hayrına dahi muhtaç olacağımız o günde, kim kime, ‘al infakım senin olsun' der. Bir düşünelim bunu. Hatta Kur’an ayetleri yardımcı olsun bu düşüncelerimize...

“(O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz. Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.”(Mearic/10-12)

Bu nedenle en başta, Hz. Zeynep binti Cahş'ı (r.anha) hatırlatmak istedik. Çünkü O, Allah' a ve ahiret gününe iman eden, hesap gününe eli boş gitmek istemeyen kadınlar için, çok yerinde bir örnektir. İbadet ve teslimiyetinin yanı sıra, infak etmeyi de şiar edinen nurlu ve onurlu bir kadındır...

El emeği göz nuruyla çalışan, elleriyle üreten, elde ettiği kazancını Allah için infak eden bir hanımdı. Hz. Zeyneb deri tabaklar, ondan deri eşyalar diker, boncuk işi yapar ve bunların gelirini Allah yolunda harcardı. Yapmış olduğu deri işleri için Zeyneb’in bir iş atölyesi vardı. Yani Allah Resûlü’nün  (s.a.v) hane-i saadetlerinde muhtaçlara umut olan, bir nevi infak atölyesi vardı.

Nitekim, Hz.Zeyneb’ in vefatından sonra, Hz. Aişe (r.anha) üzüntüsünü şu sözlerle dile getirmişti: “Övgüye layık, ibadetine düşkün, yetim ve dulların sığınağı gitti.” (İbn Sa’d, Tabakât, VIII, 87)

Her ne kadar hanım kardeşlerimiz üzerinden çıkarımlar yapsak da, aslında infak konusu tüm toplumu ilgilendiren bir konu. İnfak için çabalamak, imkânlar oluşturmak ve bahanelerin ardına saklanmamak hepimizin görevi. Bilhassa ihtiyaç sahiplerinin gözlerinin yollarda olduğu, bu zor günlerde.

Bu nedenle, şu şöyleydi de -aslında şöyle olmalıydı da- şunun şurası eksikti de ve benzeri konuşmalardan sebep, fazla mesai yapan, hemen her yere fütursuzca uzayan dillerimiz olacağına, ihtiyaç sahiplerine ulaşan uzun kollarımız olsa ne güzel olur.

Unutmayalım, çok ve gereksiz konuşan dilin uzanacağı menzil nifaktır, hayır için ihlasla uzanan elin, kolun menzili ise infaktır.