İçinde bulunduğumuz zamandan, yüzlerce yıl geriye gidip, cahiliye karanlığını tefekkür ettiğimizde, Allah Resulü Aleyhissalatu Wesselam' ın varlığı, karanlığı nuruyla aydınlatan bir güneş gibidir; doğuverir, karanlığın en koyu zamanlarına...

Güneştir çünkü O; İki Cihan Güneşi...

Sonra kapkaranlık gecelerde gözler gökyüzüne çevrilince, parıldayan yıldızlar vardır, ışıl ışıldır hepsi. Kimi büyüklüğü ve ışığıyla geçer bir diğerini. Ama geride kalanda ziyasıyla yol gösterir, daha geride olana- ihtiyaç duyana.

Bu yıldızlar da Sahabeyi Kiramı hatırlar elbette. Arkadaştırlar onlar, iki cihan güneşine; dostturlar, derttaştırlar..

Bir de kapkaranlığı delen dolunay vardır; o, çok kıymetli bir seyyideyi hatırlatır;  O Seyyide ki; İki Cihan Güneşinin ilkidir, Hatice’sidir elbette.

Gönlüne düşen ilkidir.

Ümmetinin ilkidir, önüne imam olup namaz kıldırdığı insanların ilkidir, nübüvvetinin müjdesini alan ilkidir...

İslam davasını O’nunla ilk omuzlayandır, malını- canını- tüm varlığını ortaya ilk koyandır; Hatice Kübra’sıdır.

Yani Hz. Hatice (R.A) kimse yokken var olandır!

Ayın ilk dördü- son dördü- vardır belki ama Hatice ayın on dördüdür...

Varlığıyla, önce En Sevgili'ye, sonra tüm müminlere ab-ı hayat olandır.

Onu  sırf kadın kimliği üzerinden tanımlayarak, örnekliğini sadece  kadınlara hasretmek, Hz. Hatice'yi anlama noktasında bizleri gurbete düşürüp, O'nunla anlam bulma yoluna taş koyup, hasrete çıkarmıştır yolları.

Hz. Hatice'nin hayatına hakkaniyetle bakıp, O'nun ahlâken Allah Resulü’ne (R.A) ne kadar çok benzediğini görmemek imkânsızdır.

Bu nedenle mümin erkeklere ve bilhassa mümin kadınlara gösterilebilecek güzide bir örnektir.

Sevgi- sevdaya, sevda- davaya nasıl dönüşür ve bu sevda uğrunda mal ile can ile heybetli ve erdemli bir kavga nasıl verilirin dersini verendir Hz. Hatice (R.A)!..

Amma ve lakin, Hz. Hatice, rıza-yı ilahiye çıkaran kamil basamaklardan çıkarken, biricik eşi Muhammed Mustafa'nın (s.a.v) O'na verdiği desteği görmemek- anlamamak veya görmek istemeyip, anlamaya çalışmamak; günümüz Müslüman erkeklerinin içinde bulunduğu en büyük handikaplardandır. Hz. Hatice’nin fıtraten ve Allah Azze ve Celle tarafından lütuf olarak sahip olduğu üstünlükleri sevgili eşi nasıl beslemiştir bunun üzerinde de mutlaka durmak lazım.

Allah Resulü ( s.a.v) Hz. Hatice’yi asla kırmamış, yaralamamış, gönlünü hep hoş tutmuştur. Marifetini yüce iltifatına tabi tutmuştur.

Hz. Hatice (R.A); misafiri Cebrail ( a.s), ev halkı Fatıma (R.A), Ali (R.A), Zeyd ( R.A), evin reisi; Nebiyyül Muhtar- Muhammed Mustafa (s.a.v) olan yüce bir evin hanımıydı. Bu evin yüce onurunu, sorumluluğunu ve yükünü, takvasıyla- vakarıyla- ihlasıyla- ihsanıyla, sıdk ile taşımış ve taşırken en büyük destekçisi, koruyanı, O'na hikmetle ve şefkatle yol göstereni, Hane-i Saadetin biricik reisi Hz. Muhammed (s.a.v) olmuştur. Onlar; saadet-i dâreynin yollarına, muhabbeti azık edinerek vefa ile şevk ile bu şekilde revan olmuşlardı.

Hz. Hatice'nin (R.A) örnek şahsiyeti oluşurken, yaşadığı evin gündeminin vahiy, merkezinin rıza-yı ilahi, rehber ve reisinin Allah Resulü (s.a.v) olduğunu unutmayalım.

Hem kadın hem erkek müminler, bu bereketli evden, gereken dersi almalıdır.

Bu gün feminizm, sekülerizm, her türlü ifsat projeleri, zehirli kucaklarını açmış, kucaklarına çaresiz ve bilinçsizce düşebilecek Haticeleri beklemekte.

Muhammed'i  (s.a.v) muhabbeti azık edinen hanelerin sakinlerine düşen en büyük  ödev;

Hatice olabilmek,

Hatice kalabilmek,

Hatice yetiştirmektir!