Öğretilmiş duyguların öğrenilmiş duygulara dönüştüğünün ispatlarındandır Avm'ler...

Kiminin uzun aralıklarla düzensiz olarak gittiği gerçeğini kabul etmekle beraber, toplumun büyük çoğunluğunun en az haftada bir kez veya  periyodik aralıklarla Avm'lere gitme ihtiyacı hissettiklerini bizzat yakın ve uzak çevremizden biliyoruz.

Hatta fazlaca abartıp törensi davranışlara dönüştürüp, gitmeden önce bir güzel hazırlanma, var olan kampanya ve indirimlere vakıf olmak için kısa bir araştırma ve son olarak çıkarken ailece çekilmiş bir selfie çakıp sosyal medya hesaplarından paylaşmak bu törenin (!) olmazsa olmazlarındandır birçoğu için.

Bu ve bunun gibi bir kaç hazırlıktan sonra artık Avm'lerin  yürüyen merdivenlerinde değmeyin keyiflere(!).

Sağlıklı sosyalleşmenin(!), hayatı paylaşmanın(!), hem de her kesimle kutuplaşma(!) olmaksızın buluşmanın biricik mekânıdır Avm'ler...

Tek yürek buluşmanın biricik mekânında gezerken, bir fırsat fastfood işlemini de gerçekleştirdikten sonra yeni bir kaç parça eşyayı da alabilme şansına sahip olduysak, çok şükür deyip huzurla(!)evlerimize döneriz.

Oysa modern ve kapitalist sistemin bu biricik eylemi gerçekten tatmin etmemiştir bizleri. Çünkü kalpler mutmain olmamıştır.

Sürekli bir alma ve verme denklemi üzerinden beslenen mevcut sistemin dönen çarkına bir anlık çomak sokup, beyin çarkımızı döndürerek hiç düşündük mü?

Dolaplarımız yeni kıyafetlerle, mideler leziz yemeklerle dolduğunda hayatımızdaki boşluklar doluyor mu?

Cep sıcak olunca muhabbetler de sıcak olup ısıtabiliyor mu?

Daha çok almak için daha çok çalışmak, daha çok kazanmak için vermek... Koşulsuz/şartsız vermek bizleri tatmin ediyor mu?

Bilakis; alınamayanlar için yeni maddi açlıklar başlarken, maddi anlamda cüzi bir oranda tatmin olunsa bile manevi açlık yerinde duruyor.

Çoluk çocuğunu dışarı çıkarıp hava aldırmanın gönül rahatlığıyla(!) dönen eş, kocasını koluna takıp popülist kültürün bu güzide törenini icra etmenin hazzını (!)yaşayan kadın, akranlarından geri kalmayan kısmetli(!) çocuklar...

Neden mutlu değiller o halde?

Neden mi?

Ailece gidilebilecek, görülebilecek onca mekân, tadılabilecek o kadar çok duygu varken , huzuru- mutluluğu- muhabbeti hep yanlış adreslerde arıyoruz itiraf edelim!

Kalbi olmayı pekiştirecek, hikmetli bakış açısı kazandıracak mekânlar bulmak o kadar kolayken, en büyük hatayı şurada yapıyoruz;

Kendimize ve ailemize faniliğimizi, birlikteliğimizin dahi geçici olduğunu unutturacak, dünya sevgisini besleyecek mekânlarda ısrar ediyoruz. Zamanımızı buralarda israf ediyoruz.

En basiti; hafta da bir olmasa da ayda bir kabir ziyareti yapsak. Adı ilk olarak soğuk gelen bu ziyaretin sıcak duygularla bizleri yuvalarımıza uğurlayacağından emin olalım. Çünkü kabirler, baktığı gözün, tuttuğu elin kendinden bir gün mutlaka ayrı düşeceğini hatırlatır. El ele Avm'ye girip, çıkışta ayrılan ellerin aksine ayrı kalan eller, birbirini sıkı sıkıya tutan ellere dönüşür, bakışlar bile değişir ve aile olma saadetine yeniden şahitlik ederler bu vesileyle.

 Evlatlarımıza ve bizlere sürekli ölümü, mahşeri, hesabı unutturan mesajların aksine, kalplerimize hakikatin mesajını bırakır kabirler.

Hızlı ve gürültülü yaşam temposundan azade kılıp, sessiz sakin bir şekilde tefekkür etmenin manevi hazzını tattırırlar.

Bir kez daha düşündürürler; neleri unuttuk?

Önce Rabbimizi sonra kendimizi...

Peki, kabirlerde yatan bunca insan ne verdi ve ne aldı?

Tam da burada ‘Teğabun’ suresini tekrar tekrar düşündürürler...

Son zamanlarda hemen hemen herkesin içine düştüğü alış-veriş girdabına birde buradan bakarak, daha büyük ve daha önemli alış-verişleri tekrar ve yeniden hatırlatırlar.

AVM AVM GEZMEKTENSE....

Hazır Şubat ayı gelmişken canını Allah'a (c.c) cennet karşılığında satıp, kârlı bir alış-verişte bulunan Şehit kabirlerini ziyaret etmekle başlayabiliriz.

‘Ne alınır ve ne verilirse kalpler mutmain olur’? başlığıyla bir aile dersi yaparak...