Yaşantımızın herhangi bir bölümünde, çoğu kez hiç farkında olmadan, bilinçaltımıza yerleşen daimi konuklardır komplekslerimiz. Kompleks bir kez bilinçaltında yer ettiyse, artık bir yarış başlamış demektir. Bilinçaltımız, adeta bir arena bazen bir boks pisti olmuştur. Olması gereken(!) ve olmaması gereken(!) arasında kıyasıya bir mücadele ve rekabet hız kesmeden devam etmektedir. Bu rekabete şahit olmayan neredeyse hiçbir birey yoktur. Peki kime ve neye göre olması gereken ya da olmaması gereken? Zaten, komplekslerimizin oluşturduğu önyargı ve ön kabuller, objektif bakış açımızın önüne duvarlar ördüğünden hüküm verme yetimiz eksik, tefakkuh reflekslerimiz zayıflamıştır. Bu sebeple hak ile batılı birbirinden keskin bir biçimde ayıran furkan gözlüklerimizi çoğu kez indirdiğimiz acı bir gerçek olarak ortada durmakta. Yine bu sebepten bakış açılarımız Kur`anî perspektiften yoksun kalabiliyor ne yazık ki.
“Aşağılık kopmpleksi”, “Üstünlük kompleksi”, “Narsist kompleksi” ve benzeri birçok kompleksler, murakabe ve muhasebe dünyamıza ayrı serüvenler yaşatsalar da, nihayetinde sonuç basiretsizlik ve ferasetsizlik olarak karşımıza çıkmakta. Maalesef düşünsel ve teorik boyuttan da çıkarak, pratik olarak hayatımızda kendini gösterebilmekte. Bazen komplekslerimizin mücadele sahasında rakip partneri takvamız bazen de zühdümüz olabilir. Kiminde de salt bir nefis mücadelesi şeklinde kendini gösterebilir. Hangisinin hangisine galip geleceğini yine bizim tercihlerimiz belirler. Teşbihte hata olmasın, yaşlı adamın siyah ve beyaz köpek misalin de olduğu gibi, biz hangisini iyi beslersek...
Vahye tabi olan mü`minler çok iyi bilirler ki kompleksler sırat-ı müstakim üzerinde bulunan engellerdendir. O sırat-ı müstakim ki; en ufak eğriliği ya da sapmayı kabul etmez. Aynı zamanda kompleksler zaaflarımızdır, zayıflıklarımızdır. Her zaaf mukavemetimizi zayıflatır. “Güçlü mü`min, zayıf mü`minden hayırlıdır.” hadisindeki zayıf mü`min olma yoluna götüren birer vesiledir.
Hâlihazırda son dönemlerde, gerek erkek gerek kadın tesettüründe bariz bir şekilde kendini gösteren gerileme, gerek söylem gerekse eylemlerimize sirayet eden seküler tarz, evlerimizdeki mobilyalarımıza kadar tercihimizi etkileyen yıllarca göremediğimiz farketmeden beslediğimiz komplekslerimiz olmasın? Kadın cinayetleri, çocuk istismarı faillerinde kendini bariz bir şekilde gösteren narsist kompleksinden başkası değildir. Toplumsal olarak gösterilen fikirsel reaksiyon veya siyasal tercihlerde bile kompleksler yine başroldedir.
Bıldırcın eti ve kudret helvasını reddeden, soğan ve sarımsağı tercih eden İsrailoğullarunda yer eden aşağılık kopmleksi değil miydi? Değerli olanı değersizle değiştirmemek için; komplekslerimizi bilmek ve kabul etmek zorundayız. Unutmayalım! En büyük düşman, sinsi olan, görünmeyen, içimizde olandır. En büyük tehlikede var olan düşmanı yok saymaktır. Kompleksini görmemek zaten kompleksin ta kendisidir.