Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah`a; salât ve selam da O`nun pak Resulüne olsun.

 

Biraz daha değişmiş, biraz daha bozulmuş, bir mübarek kişi daha bizleri terk etmiş yahut terk ettirilmiş bir dünyadan, bir ülkeden yazıyorum. Bir tane daha şehidin ardından yaş dökülen bir ülkeden. Mazlumların feryatlarının işitilmek istenmediği, mazlumun mazluma ağladığı, yandığı, bir o kadar da Müslümanım diyenlerin kâfirin safında yer aldığı çirkef mi çirkef, yaşanmaya değmez bir ülkeden…

 Annelerin meşhur bir sözü vardır, ‘anne olunca anlarsın` der hep anneler kızlarına duygusal olduklarında ya da sinirlendiklerinde. Ben de ne zaman ‘bir yerim ağrıyor` desem, annem ‘Senin bir yerin ağrıyınca benim her yerim ağrıyor.` derdi de anlamazdım. Yavrucuğumun sancısı vardı, kucağıma aldım biraz avunsun diye. Ovalarken, uğraşırken biraz kendine geldi ve ilk kez bilinçli olarak gülücükler saçmaya başladı. Her konuştuğumda ağzını kocaman açarak gülüyordu, zavallı, aciz ve rahatsız bir şekilde.  O an beynimde şimşekler çaktı. Yasin Börü de yıllar önce bir bebekti. Annesine ilk güldüğü gün nasıl bir mutluluk yaşandı acaba o evde? İki-üç aylık bir bebek, gülümsemesiyle insanı kendine bu denli bağlıyorsa, on altı yıllık bir ömürde annenin çocuğuna bağlılığı nasıldı? Efendimiz (asv) geldi aklıma sonra. Oğlunu defnettikten sonra mübarek gözlerinden yaşlar dökülünce sahabe-i kiram efendilerimiz soruyorlar: “Ya Rasulallah! Sen de mi ağlıyorsun?” Efendimiz (asv): “Göz yaş döker, kalp hüzünlenir. Rabbimizi gazaba getirecek hiçbir şey söylemeyiz.” Bir yaşındaki bir çocuğun acısı Efendimiz(asv)`ı böyle ağlatıyorsa, evladı hunharca katledilen bir annenin yüreğindeki yangını hangi yanardağ karşılar?

Sonra Aytaç Abi`nin şehadeti ve çocukları… Doğacak çocuğun Aytaç Abi`ye mi benzesin abla? Sen de minik Hasan gibi babasının adıyla adlandırır mısın çocuğunu erkek olursa? Açtım eski bir düğün CD`sini. Turan ve Aytaç ağabeyler söylüyordu: Em şehidbin jboy Xweda. Buna can dayanır mıydı? Nasıl bir yürek taşıyorsunuz siz şehit aileleri ki bizler geçmişteki diş ağrılarımızı bile hatırlamaktan korkarken sizler programlara katılıyor, acılarınızı tekrar tekrar yaşıyorsunuz? Sizin oralarda acılar daha mı az hissediliyor yoksa biz mi çok yüreksiziz?

Küçük Şüheda geldi aklıma sonra… Diyor ki: “Babam için ağlamıyorum. O benim adımı Şüheda koydu. Kendisi şehit olmak istiyordu ve oldu. Ben neden ağlayayım ki?” Sen! Küçük kız! Yüreğindeki imanı biraz bize de aşılasana!

Her şehid, şehid olmayı dilemiş Rabbinden. Dilemiş de boş da durmamış, çalışmış, çabalamış. Ve hepsi muhakkak hayırlı bir iş yaparken şehid edildiler. Peki ya biz? Ölüm meleği nasıl ve nerede yakalayacak bizi? Yahut en sevdiklerimizi teslim edersek ölümün kollarına, bir Hatice Börü, bir Gülşen Baran, bir Ayşe Durna ve diğerleri gibi sabredebilecek miyiz?

Şimdilerde şehidimiz çok, acı bir nebze de olsa hafifler. Faili malum cinayetinin failleri hâlâ bulunamayan Ubeydullah Durna tek başına şehid olmuştu. Şehid Ubeydullah`ın eşinin bir can yoldaşı, bir dertdaşı da yoktu yani. Onu hatırladım sonra. Diyordu ki: “Eşime bir şey olursa yapayalnız kalacağım sanıyordum. Fakat şu an anlıyorum ki Rabbim benimle. Onu kaybetme korkusu yaşıyordum sürekli. Fakat şu an güçlü olduğumu hissediyorum elhamdulillah.”

Anne olunca anlarmış insan bazı şeyleri, evet. Yaralı bir uzuv gibi anne olmak. Küçük bir cisim dokunsa, acısı ciğerinize vurur. Ağlamasını işittiğiniz komşu çocuğu için Fatiha`lar, muavvizeteynler okur, komşunun evine doğru üfürürsünüz.

Acizane, Ramazan ayı önerim: Ramazan`da birbirimiz için ağlayalım, birbirimizin acısına ağlayalım. Belki bu vesileyle affolunuruz, belki bizim gözyaşlarımızdır ümmetin kurtuluşu için beklenen. Belki Allah`ın rahmet kabını taşıracak olan bizim bir damla gözyaşımızdır, bilemeyiz.

Sözlerimi Üstad Necip Fazıl`ın dizeleriyle noktalıyorum. Rahman`a emanet olunuz.

Ağlayın! Su yükselsin! Belki kurtulur gemi.

Anne! Seccaden gelsin, bize dua et e mi?