Bismillâh… We`s-salâtu vesselâmu ‘alâ Rasûlullâh…
“De ki: Duanız olmasa Rabbim size niye değer versin?” (Furkan,77)
Klasik bir giriş ve klasik bir ayet… Ancak klasik olan bir şey daha var ki bu ayet-i kerîme birçoğumuzu, bir çocuğun annesinin tehdidinden korktuğu kadar korkutmuyor, ürpertmiyor. Bir anne düşünün; çocuğuna, “Seni daha az severim ha!” der demez akan sular duruyor ve çocuk annesinin gözünden düşmemek için elinden geleni yapıyor. Allah`u Teâlâ`nın tehdit ettiği bizlerin girdikleri davranış örnekleri ise içler acısı: uyuşturucu bağımlısı oğlunun yastığının altına ölü toprağı koymak, ahlaksız ve serkeş çocuğu düzelsin diye yatağına çiçek koymak, kendinden uzaklaşan eşi geri döndürmek için büyü yaptırmak vs vs…
Çiçeği yatağa, toprağı yastığa, büyüyü suya yemeğe koyduk da Allah`ı nereye koyduk biz? Elbette yazıyı okuyan kardeşlerimiz bunu yapmıyorlar ama yapanı da mı görmüyoruz? Kendimiz ettiğimiz gibi, onlara da neden öğretmiyoruz? Öğretiyoruz ama yapmıyorlar değil mi? Demek ki biz de tam öğrenememişiz. Dua, hayatımızın en önemli bölümünü teşkil etmesi gerekirken en arka planda yahut dil ucunda kalmış bir olgumuz olmamalıydı.
Dua, hayattır; hayat da dua… Dua, İbrahim (as)`in dilinden âlemlere rahmet bir Muhammed Aleyhissalâtu Vesselamın gelme sebebidir. Dua, Hanne`nin dilinden Meryem ve hatta İsa (as)`ın geliş sebebidir. Dua, yine İbrahim`in dilinden kısır eşinden İshak müjdesidir. Dua; Musa (as)`nın dilinden Kızıldeniz`in yarılma emridir. Dua; parmakları çeşme, ateşi gül, denizi yol, sepeti sal yapan bir iksirdir. Dua; ölü toprağı olmadığı gibi, gaflet zehriyle zehirlenmiş ve mevt toprağı serpilmiş kalpleri uyandıran, dirilten bir panzehirdir.
Dua; şimdimizi ve geleceğimizi, daha ileri gidersek dünyanın geleceğini etkileyen bir güzellik… Evet, dünyanın geleceğini… Bebek bekleyen komşunuzun çocuğunun, Ariel Şaron olma olasılığıyla Ömer bin Abdülaziz olma olasılığı arasındaki fark ne kadar? Doğmamış çocuğa don biçeriz ama dua etmeyiz çoğu zaman. Çocuğunuzu istediğiniz kadar iyi yetiştirin, komşunun çocuğunun, sizin masum yavrunuzu yoldan çıkmış bir canavara çevirmeyeceğinin garantisi var mı?
Hastaneye gideriz, kadın doktor ararız. Bulamazsak ya geri döneriz yahut çok mühim bir meseledir, mecburen görünürüz. Tesettürlü olup da kadın doktor tercih etmeyen ve avret yerini bile sakınmayanları kastetmiyoruz, onların bu hallerinin düzelmesi için dua etmeli.
Bir işyerine gideriz, doğru sözlü satıcı bulamayız. Ev yaptıracağız, adamakıllı bir mimar bulamayız. Moralimiz bozuk olur, psikiyatriye yönlendirirler; imanlı psikiyatr ve psikolog bulamayız. Mahkemede işimiz olur; sağlam avukat, adil hâkim bulamayız. Çocuğumuzun okul çağı gelir, inançlı öğretmen bulamayız. Bazen şefkatli ebe, bazen yufka yürekli hemşiredir aradığımız.
Bütün bu aramalarımıza, istemelerimize, yanıp tutuşmamıza rağmen neden dua etmeyiz? Konfüçyüs, “Karanlığa küfredeceğine, kalk da bir mum yak.” diyor.
LYS zamanıdır, gençler sınava giriyor biliyoruz. İşte istediğimiz, özlediğimiz meslek erbabı o an sınavda. Neden oturup da dua etmeyelim? Neden istediğimiz bayan doktorun, şefkatli hemşirenin, adil hâkimin o gün, o sınavda ter döküyor ve bizden dua bekliyor olduğunu düşünmeyelim? İhlâs dolu bir dua… Sessizce bir yakarış… İçten bir istek… Kendi çocuğumuz için dua etsek dahi yarın ne olacağı, neye hizmet edeceği belli değilken, “Rabbim! Şu an sınavdaki gençler içinden şunu şunu şunu dileniyorum…” demek ihlâs değil de nedir?
“Evet, benim Rabbim! Kimse yoksa da ben varım. Kimse gelip istemiyorsa da kapının önü boş değil ve ben istediklerimi alana kadar gitmeyeceğim. Herkesin yerine buradayım, herkes için duacıyım. Bir kardeşimin dünya telaşı, birinin borçları, birinin çocuğu, birinin hastalığı gaflete sebep olmuş ve onu buraya gelmekten alıkoymuş olabilir. Hepsinin adına buradayım ” diyebilmek, dilencilik yapmak, dilenilecek en güzel kapıdan…
Ramazan`da ve her dâim dualarda buluşmak duasıyla… Rahman`a emanet olunuz.