Hamd; insanı, adı anılmaya değmez bir varlıkken dünya sahnesine getiren, ona kendi razı olacağı kurallar koyan ve onu bu şekilde koruyan Rabb-i Zü`l-Celal`e…
Salât ve selam da, bu kurallar ve ilahi emirleri harfiyen uygulayan, uygulatan Rasul-i Zîşân`a, Onun pak âl ve ashâbına, kıyamete dek Onun yolunu takip edeceklere ve ümmetin hakiki rehberlerine, şehidlerine olsun.
Gazetemizde yazmaya yeni başladığım günlerde, nasıl yazmam gerektiğini sordurmuştum. Yani hanım yazar olarak gazetem benden ne bekler, olaylara nasıl yaklaşsam daha etkili olur diye merak etmiştim. Hanım hanımcık yazıp siyaset yapmamam, ona buna çatmamam, sakin ama etkili bir üslupla yazmam ve kadın ahlakı neyi gerektiriyorsa o şekilde yazmam tavsiye edildi. Fakat görüyorum ki halimize bırakmıyorlar. Müsaade etmiyorlar ki biraz kadın ahlakının gerektirdiği hilm, şefkat, merhamet ve kardeşlikle ilgili yazılar yazalım.
Son zamanlarda başörtüsüne, başörtülüye saldıran saldırana. Önce darp edilen başörtülü kardeşimiz Sedanur`u provokatör ilan eden yazar, şimdi de başörtülüleri ‘öcü` gibi gördüğünü dile getiren oyuncu. Aradaki ufak tefekleri saymıyoruz bile. Hoş bunlar da gündem yapılmayacak kadar değersiz şahsiyetler ama yine de insan dayanamıyor.
Kadınları hep kadınlar mı vurur bilmem ki? Kadınlar en büyük darbeleri hep kadınlardan mı yer? Kendisine kadın diyen bu zavallılar neden başörtülülere böyle saldırır? Bunun altında başörtülülerin, bu saldırganlara ‘yapmadıkları feraizi hatırlatmaları` olabilir mi? Başlarını örtmemelerinden doğan vicdan sıkıştırmasının hıncını bu şekilde almaya çalışıyor olabilirler mi? Zira kendilerine yönelen bir itham yok, bir mahalle baskısı yok, bir huzur bozma dahi yok.
Serra mıdır “Darra” mı tam anlamadığım bir sanatçı(!), bir TV programında başından geçen bir olayı anlattı. Kendisi 29 Ekim`de hastaneye gitmiş ve hastane boş olduğu için zaten ürkmüş. Koridorda çarşaflı bir kadın görünce çok korkmuş. Öcü görmüş gibi oldum, diyordu. Âcizane biz yazacaktık fakat gazete çıkana kadar onlarca kişi kendisine “aynaya bak!” uyarısında bulunmuş. Ve hastanede gördüğünün ‘aynadaki kendi yansıması` olup olmadığını da sormuşlar.
Sözlerinin cımbızla çekildiğini vurgulayan bu bayan, kötü bir niyetinin olmadığını da üstüne basa basa söylüyor fakat başörtüsünden hoşlanmadığını dile getirmekten de geri durmuyor. Madem sözlerin cımbızla çekildi, o zaman dersin ki “Yanlış anlaşıldım… Kastettiğim kötü bir şey olmamakla birlikte çarşaflılardan özür dilerim.”
Fransa`da okumuş olmasından dolayı böyle laikâne herzeleri yapmasına şaşmamak lazım aslında ama biz de onun gibilere “içi boş kütükler gibi” desek? Yahut yol yapımında kullanılan iş makinelerinden örnek versek acaba abartmış mı oluruz? Sonrasında biz de “Yahu ne yapalım? Böyle kişileri görünce bende bu his uyanıyor. Hissiyatımı dile getirmek de suç olmasa gerek.” desek, bizi anlayışla karşılar mı acaba?
Dediğimiz gibi, aslında gündeme aldığımıza bile değmez ama karşılarında muhatap bulamamak da şımartıyor böylelerini. Zira 29 Ekim`de giyinip evden çıkıp, sonrasında önünde bayrak asılı arabaları görüp aklı başına gelmeyen ve hastanenin boş koridorlarında 29 Ekim olduğunun farkına varan birini eleştirmek bize yakışmaz. Zira tedaviye ihtiyacı var. Başörtülü tanıdığı olup olmadığı sorusuna da “Hayır, başörtülü tanıdığım hiç yok” diyor.
Serracığım! Allah seni İslam`a bağışlasın. Sen daha iyi bilirsin, “Büyük aşklar nefretle başlar” demişler. Hazır sen bizden, biz de senin gibilerden nefret ediyorken gel, tanışalım. Bakarsın aramızda büyük bir ilahi aşk doğar. Bizler adam yemeyiz. Sandığın gibi öcü değiliz. Hayalet, canavar falan da değiliz. Zaten böyle şeyler olmadığını bu yaşa gelmişsin, bilmen lazım. Etrafındaki şan-şöhret düşkünü iyi gün dostlarından bin kat iyiyiz. Kaldı ki kimsesiz bir şekilde ölen nice sanatçılar gördük.
Hoşlansan da hoşlanmasan da hak “öcü” diye nitelendirdiğindir. Allah`ın hoşuna giden ameller, o “öcü”nün yaptığı ibadetlerdir, oturmasıdır, kalkmasıdır. Öcülerin önde gideni olman dileğiyle…