Hamd, zalimlerin yaptıklarından asla habersiz olmayan ve kâinattaki her olayı, her hareketi kusursuz gören, kusursuz işiten ve eksiksiz bilen Azîzü`n-zuntiqâm`a
Salât ve selam da O`nun sadık kulu ve Rasul`ü olan ve her davranışı adalet ve takva üzere olan Rasûl-ü Zîşan`a olsun.
Allah`ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun eşi için çırpınan ve çocuklarına hem annelik hem babalık yapan kıymetli Semiha bacım!
Şunu belirtmeliyim ki defalarca düşündüm sana bu mektubu yazsam mı yazmasam mı diye. Ancak sonunda birkaç yazıyı yarım bırakıp, layık olmasam da sana ve şahsında diğer Yakubîlere yazmaya karar verdim. Eğer Yusufîler varsa illâki Yakubîler de olacaktır.
Kıymetli bacım! Seninle bir kez konuşmuştuk ve o bir kerede sözlerinle içine girdiğim manevi atmosferden senin haberin yoktu ve olmadı da. Sözlerin buram buram tevekkül, sabır ve metanet kokuyordu. Her şeyin Allah`ın kontrolünde olduğunu bilerek hayata tutunduğunu, çocuklarına sahip çıktığını söylemiş ve “Allah`ın bilgisi dâhilindeyse başım üstüne ancak zulüm de insanın canını yakıyor” demiştin. Zulüm sadece mazlumun canını yakmıyor. Bak zalimlere! Nasıl da kıvrana kıvrana can verdiler. Nasıl da hayatlarını heba ettiler. Mazlumun bedduasıyla yahut sükût edip Allah`a havale etmesiyle nasıl da tarumar oldular, perişan oldular. Evleri virane, yakınları el oldu. Çocuklarının ismini Ebu Bekir koyan duyduk da, Ebu Leheb koyanı duydun mu hiç?
Haberlerde “Eşim ölümcül hasta ancak raporlar değiştiriliyor” dedin ya. Adamlar haklı! Senin eşin ölümcül hasta değil. Sadece ölümlü, yani fani –hepimiz gibi. Aç Kur`an-ı Kerim`i, bak! “Maraz” kelimesi hastalık anlamına gelse dahi Hz. Eyyûb için bile kullanılmamış. Münafıklar için, kâfirler için kullanılmış, müminler için değil. Senin bunu, meramını ifade etmek için kullandığından da adım gibi eminim. Ancak şunu belirtmeliyim ki, ölümcül hasta olanlar size bu zulmü reva görenlerdir. Öylesine ölümcül bir hastalığa yakalanmışlar ki, parmaklarının ucu kadar yakın ve gözbebekleri kadar göz önündeki bir sorunu çözemeyecek kadar takatten düşmüş, aciz, bitap ve ölgün hastalar. Öyle bir hastalık ki bu, sadece kendilerini değil ellerinin altındakileri de sarmış. Öyle bir maraza müptela olmuşlar ki, ellerine kalem alıp bir çizik atacak halleri dahi yok –ki bu çizik babaları evlatlarına, eşleri kocalarına kavuşturacak. Sanki kıyamet kopmuş da hepsinin kendine yetecek kadar derdi var. Burunlarını sıksan canları çıkacak.
Öyle bir hastalık ki onlarınki, Hz. Eyyûb görseydi kendini bırakıp bunlar için dua ederdi. Öyle bir ölüm sarhoşluğu ki, belki Hz. Yunus görseydi, balığın karnında kendini unutur, bu “ölümcül hastalar” için dua ederdi. Hz. İbrahim, bu bakar körleri, bu ölgünleri ve bu “sadece koltuğunu, makamını düşünenleri” ve bu sebepten Müslüman mahkûmları ölüme terk edenleri görseydi, bu zilleti göreceğine belki de bin defa ateşe atılmayı tercih ederdi.
Minik hafızlarının mahzun gönüllerinden çıkan sessiz feryatları Rabbim elbette duyuyor. Vallahi sen ve senin gibi mustazaflar ümmeti ayakta tutuyor. Engelli çocuğunu götüremediği için her görüş günü başında bir çocuğunu bırakan anne ve ailesini hiçbir zaman bir arada göremeyen baba bizleri ayakta tutuyor. Hasta olduğu halde görüş günleri taranıp süslenen babalar ve gözyaşlarını içine akıtan anneler bu camiaya sabır pompalıyor, metanet aşılıyor. Babaları ceza(!)evinde ve kilometrelerce uzakta olmasına rağmen Hakk`ın dinini ayakta tutmak ve babalarının yolunu sürdürmek için okuyan-okutan, öğrenen-öğreten çocuklar bu ümmetin gayret kamçısı.
Her tohum çatlamaya mahkûmdur, ya çürüyerek, ya yeşererek. Dün çürüsün diye oradan oraya atılan tohumlar bugün Mustazaflar Hareketi olarak yeşerdi, taptaze gövdesini Hakk`a uzatmak için günlerle yarışıyor. Ve zulümlerin sona ereceği günler yakındır inşâAllah.
Hani Rasulullah(asv) buyurmuştu: “Cennet, Yasir ailesine özlem duyuyor.” Duam, cennetin Yasin (Ağabey) ailesine de özlem duyması şeklinde. Tüm mustazaflarla birlikte Rahman`a emanet olun.