Eskilerde köyün birinde cemaate imam olacak biri aranıyormuş.  Hâl bu ya, sade bildiği Arapça bir iki kelam olan bir zat bakmış ki köyün en âlimi kendi, demiş ben bu köye hem imam hem de muhtar olurum.

Köylüyü ikna etmiş.

Demiş ki; “Size hem imam hem de muhtar olurum; ama karşılığında on dananızı alırım.”

Köylü naçar, köylü imamsız, köylü biçare. Kabul etmiş elbette.

Namaz vakti gelince imam geçmiş öne. Bir iki Arapça kelam etmiş namaz başlayınca; ama eskilerin okuduğu gibi değil okuduğu. İmam kıraate başlayınca tevafuk köye misafir olarak gelen biri işin farkına varmış. İmam her kelam ettiğinde : “öhö öhö“ diye imamı ikaz ediyormuş.

Bir iki bu “öhö”ler devam edince bakmış imam foyası ortaya çıkacak. Başlamış nameli bir şekilde şu veciz ifadeleri söylemeye:

“Ortada var on dana, beşi bana beşi sana.”

Hâl bu iken kimsenin durumdan şikâyetçi olmaya hakkı yok sanırım. İşi bilenler ortak olmanın telaşında, işten habersiz olanlar ise cemaat olmanın haz ve şevki ile vecd halinde üleşilen malın temininde.

İnsan duygu- düşünce – ve iradeden müteşekkil bir varlıktır. Odur insanı eşref-i mahlûkat kılan. Sade duygu sizi cemaatin safı yapar. Duygu ve düşünce ikisi birlikte var ve irade söz konusu olmaz ise en fazla atraksiyonunuz “öhö öhö” demek olur.

Duygu, düşünce ve iradeden oluşan bir tabiatın mensubu iseniz zulmü ve zalimi ayırt etme yetisine sahipsinizdir. Yoksa zulme rıza zulümdür hükmü, temyiz gücünüzü nakısaya sevk eder.

Ortalık Lübnan olmaya doğru hamle yaparken, başımızı kuma gömüp, kalan bedenimizi güneşin hararetine doğru döndürmek ile ne zulme karşı olmak ne de zulümden nasipdar olmamak mümkün. Çünkü sıranın ne zaman bize geleceğini bekleyerek ömür geçmez.

Bu ülke sevk ve idareyi ABD`ye havale ettiğinden beri iktidara kim getirilir ise getirilsin netice hep aynı. Ümmetin yetim evlatları olmaktan başka hissemiz olmaz.

Zenci değiliz, bize bir şey olmaz, dememek lazım ki, beyazı siyah yapan medya ve şürekâsı varken, sabah negro olarak uyanmak işten bile değil.

Saray soytarısı olmak kolay değil. Onca zahmetin bedelini el birliği ile biz Müslimlere ödetmek, bu soytarıların ahdi peymanı iken; sermest olup derdest olmak işten değil. Bir asırdır bu işler böyle yürüyorken, oturup “kim neyi yürütüyor” seyrine dalmak, derin sularda vurgun yemeye benzer.

“Öhö öhö” ne diyorsun şimdi?

Ne mi söylüyorum?

Sadece gerçeği ve olanı söylüyorum. Şikâyet makamı olmanın nereye kadar bizi kurtaracağını, yaptırım gücü yoksa bağırıp çağırmanın ve dahi celallenmenin ne fayda sağlayacağını soruyorum kendime…

Faydası yok biliyorum ama bir kenara yazıyorum. Söz uçsa da yazı kalır diye yazıyorum. Yetimliğimizi katmerleştiren güruhun safına sizi de yazarak rûz-ı mahşeri bekliyorum. Sonra da aldatılan mazlumların yaptığı gibi gözümü kapatıyor, gözyaşımı saklıyorum. Bin kez mazlum olsam bile bir kez dahi zalim olmadığım için şükür ediyorum.