Neyin savaşı bu? Her yer kan gölü! Her yerde figan ve gözyaşı var. Herkes acı çekiyor ve bunca kayıpların üstüne yeni intikam yeminleri havada uçuşuyor. Herkes ateş topuna dönüşmüş. Paylaşılamayan bütün varlıklarımız talan ediliyor. Kazanan olsa bile geride bir şey kalmayacak bu gidişle. Ya da kazananlar elde ettiklerini paylaşacak kimseyi bulamayacak ve kimse bunu bir diğerine gururla anlatamayacak… Kimse kalmayacak ki geride…
Özgürlük savaşı adı altında ayaklar altına alınmayan hak ve hukuk kaldı mı? Talan edilmeyen bir mülk, çiğnenmeyen namus, yası olmayan aile, gözyaşı dökmeyen bir hane var mı geride? İçinde yaşadığımız bu hukuksuz ve zulüm düzenini değiştirme adına daha ne kadar hukuksuzluk yapacak ve zulmedeceğiz? Adaleti tesis etmek üzere yola çıkanlar nereye kadar zulüm ve şiddet silahını kullanmaya devam edecekler? Hakkı, kargaşa ve despotlukla mı hâkim kılacağız?
Aramızda masum olan var mı? Kim savaştan imtina ediyor? Kim bir başkasının acısını derk ediyor? Kim diğerinin ölüsüne rahmet okuyor? Kim vazgeçiyor ve bağışlıyor? Kimin elinde benzin yerine su var? Vicdanı tedavülde tutan biri kaldı mı?
Çocuklar eskiden yetim kalırdı, üzülürdük. Şimdilerde ya denizlerde boğuluyor, ya kör kurşunlarla solmuş bir gülfidanı gibi yığılıyor kirli sokaklara. Ya da ellerinde silah ve molotoflarla kin kusuyorlar yarınlarına. Ve biz ölümleri kanıksar olduk.
Önce inanmıyoruz yere düşen her bedene? İnsan kutsaldır ve mahlûkatın en şereflisidir diye… Sonra bizim olmayan ölülere küstahça bakıyoruz “oh oldu” diye seviniyoruz/avunuyoruz. Sıra bize gelince “şehitler ölmez” diye ölmeye devam ediyoruz. Ama hep beraber ölüyoruz. Ben benden olan ölüye “şehit” diyerek avunuyorum, sen senden olana “şehit” diyerek avunuyorsun. Geride kalanlar neden hep mahzun, boynu bükük, kalbi kırık, umudu bitik, gözü yaşlı oluyor öyleyse? O bizleri avutmaya gelenler avunamadığımızı bilmiyorlar mı? Umudumuzun öldüğünü görmüyorlar mı? Yarınımızın olmadığını hissetmiyorlar mı?
Peki, ne olacak bu ahvalimiz? Ne zamana kadar hâkim güçler, hükmün tevazu ve fedakârlıkla sağlanabileceğini fark edecekler? Ne zamana kadar hizmet edenin efendi olacağını, yok edenin yok sayılacağını anlayacaklar? Ne zamana kadar er geç kendilerinin de öleceğini ve bu yaptıkları ile kendi cehennemlerine odun taşıdıklarını anlayacaklar? Ne zamana kadar diriltenin kutsal ve erdem abidesi, söndürenin lanet ve zillet odağı olacağını bilecekler?
Cevap çok zor değil aslında. Biz yeşertmeye gelenleri kovdukça, kurutmaya gelenleri kutsadıkça bu olmayacak. Ya da şöyle örnekleyelim;
Tahir Elçi`yi öldüren kurşun bir polis kurşunuysa ve o polis cezalandırılsa sorun hal olacak mı? Ya da o kurşun YDH`lilerden gelmiş ve bir genç arka sokaklarda ölse herkes rahat edecek mi? Hayır!
Kendi bekası için yüzyıldır bir milleti yok sayan, son zamanlarda da varlığını kabul eden ama hala bunun gereksinimlerini yerine getirmemek için bin bir türlü bahane üreten ve bu uğurda yapmadığı çirkeflik bırakmayan zihniyet değişmedikçe hiçbir şey değişmeyecek. Bir milletin haklarını gasp edeceksin sonra da onu iade etmek için ne olduğu belirsiz bir yol haritası ile övüneceksin. Sen bir milleti yok saydın ve bunun için ezdin, geçtin. Şimdi özür dileyip şartsız şurtsuz hakkını tam ve kâmil bir şekilde geri iade etmen gerekmiyor mu? Ama yok, hele biraz daha süründürelim. Öyle ya etnik, mezhebi ve ideolojik siyasete karşılardı sözüm ona. Ama Tek milletli RABİA`yı yutturdular memlekete. Çık çıkabilirsen işin içinden!
Ya HDPKK cenahına ne demeli? Elinden kan damlarken bile barış türküsü okuyan, tek tipçi, ego tanrılarına? Pohpohlandıkça uğruna mücadele verdiğini iddia eden vatanımızı her gün kanla sulayan zihniyete ne diyeceğiz? Barış umuduyla onlara arka çıkan en fanatik mahalleleri cehenneme çevirenler ne olacak?
Bize destek verdiniz ya, alın size geleceğin Kürdistanı! Kan, talan, gözyaşı ve elem dışında ne yaşattılar bize? İnkâr etmiyorlar zaten, devrimci şiddet politikası… Böyle böyle halk bilinçlenecek ve sosyalist komün devleti kuracaklar güya. Gerçi bunu gariban gençleri kandırmak için kullanıyorlar. Aslında onlar da ne istediklerine henüz karar vermemişler. “Siz şimdilik ölmeye devam edin, bakalım nereye varacak bu iş!”
Makasın iki ağzı arasında yüreğimiz lime lime oluyor her an ve biz bir bahane ile ikisinden birini seçmeye ve seçtirmeye devam ediyoruz. Tahir Elçi ölüyor ve katil kim diye soruyoruz? Kimse burnundan kıl aldırmıyor. Herkes haklı ve karşıdaki şeytan!
Diyorlar ki bu, adı “barış ve özgürlük” olan bir savaşmış. Ölenler bu uğurda yarışmış. İçi başka dışı başa tabutlara bayraklar ne de yaraşmış. Özgürlük savaşçılarının egolarına GDO karışmış…