Yeşillenmek bir tür insanın dünyasının cennet tahayyülü ile renklendirilmesi mânâsını taşır. Çayırın çimenin yeşillenmesi, baharın muştusu; rüyanın yeşili, kısmetin beklentisi, örtünün yeşili ise son yolculuğun sandukasının hesabın kolayca görüleceğine dair bir müjdenin emaresi olarak görünür kalabalıkların gözüne.

Seksen ihtilali ile bu yeşil girmiştir gri ve karanlık dönemin hemen arkasından hayatımıza. Faşist Cunta ve avaneleri bu ülkenin kurtarıcıları olarak arz-ı endam edince,  halkımız sükûn ve huzuru yeşilin en koyu ve en sevimsiz hâli olan “Haki” renk ile bulmuş. Ve sevincini bu cuntayı anayasal oylamada umulandan fazla bir ilgi ve alaka ile onurlandırarak belayı adeta satın almamış güle oynaya rızası ile libas olarak giymiştir.

O dönemin en acı ve en ironik tarafı ise; bir boya firmasına sipariş edilen çimen yeşili olarak bilinen yeşilin bu ülkede en çok satan renk olmasıdır.

Öyle ki doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine; adeta tüm yurt başta köy ve kasabaların mescidi ile başlanılarak yemyeşil bir hüviyete bürünmüştür. Kapılar, pencereler, parmaklıklar, olmadı avlu duvarı tamamen bu yeşile boyanmıştır. Neyin diyeti olarak? Gelen huzur ve sükûnun bedeli olarak… Öyle ki bu yeşil kırsaldan, kent merkezlerine kadar sirayet ederek; tamamen toplumun olmayan “ortak aklının” rengi olarak askere ve yönetimine sadakatin göstergesi haline gelmiştir.

Peki, bu toplumun yüzde kaçı Müslüman sizce?

Cevabı üç aşağı beş yukarı her okuyucuda mutlaka vardır. Peki, ama bu kadar sayısal çoğunluğu oluşturan kitlenin ya da daha doğru bir tespit ile güruhun göstereceği tavır ve davranışlar Müslüman olma hasebiyle mensubu olduğu dininden neşet etmeli değil mi idi? Neden sistemin payandası olarak rejimin emniyet supabı görevini üstlenmişti? Neden bir Cuma günü hem tüm camiiler Cuma namazını eda için tıklım tıklım dolu iken, aynı günün hafta sonu olma hasebiyle ödenecek paraların hesabı ile ilgili tüm bankalar sırada bekleyen insanların mutlu çehreleri ile dolu idi?

Mutlu ve mesut Müslümanların birikimlerini değerlendirmek için faizin odak noktası olan bankaları, fıkhen meşru kılabilmek için katılım bankasına dönüştürerek serveti muhafaza iştihası, oyların belki daha az değeri olmasından kaynaklanan düşünce ile demokrasi arenasında, merkez bankası hükmünde olan devletin partisine tedavül edip orda toplaması hiç de makul olmayan bir hesap sayılmamalı. Netice itibari ile toplumun hasar raporu hiç de iç açıcı değil. Müslümanların gücün yanında olup kendilerini en az zarara duçar kılma çabaları vahşi bir idare etme biçimine cesaret vermekte olup; hiçbir zaman kendilerini sigaya çekmeye matuf bir idare edilenler kitlesi oluşturmamaktadır.

Hâsılı bu oyunu sistem iyi oynamakta olup, Müslümanlar ise aktör olma yerine daha az bir riski göğüslenerek figüran olmaya razı olduğu müddetçe, oyunu yazan değil, oyunu bozan hiç değil, bizatihi oyunun ne olduğunu bilmeden “ne iş olsa yaparım ağabey” modunda figüranlar olarak tedavülden kalkmayı beklemek en akıllıcası olur kanaatindeyim…