Gölcükte bir anne iki aylık bebeğini dokuz günlük bayram tatili boyunca evde yalnız bırakarak açlıktan ölmesini sağladı.

Bunu yapan anne aklı başında, iyi eğitim almış, modern, özgür ve bir okulda kendisine emanet edilen çocuklara danışmanlık yapan bir öğretmen.

Medya olayı vahşet olarak duyurdu. Anne ilk savcılık sorgusuyla birlikte tutuklanıp cezaevine gönderildi. Ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanacak.

Hemen ardından bu mahlûkun psikolojik durumu ve yaşadığı travmaları gündeme getirilmeye başlandı. Koca koca profesörler, psikologlar ve bu durumu daha önce iliğine kadar yaşayan damdan düşmüş kişiler, canlı yayınlarda konuşturulup yaşanan vahşetin perde arkası gizlenmeye başlandı.

Avrupa`daki kadınlardan her üçünden biri rahatça dışarı çıkabilmek için küçük bebeklerini içki içirmek suretiyle sarhoş ettiklerini ve böylece bebekleri için birkaç saatlik güvenli bir zaman oluşturduklarını okumuştum. Modern kadının özgürlük tutkusu, kariyer aşkı ve hayatta yer alma arzusu için yapamayacağı şey yoktur. Televizyonlarda kanalizasyonlardan beter dizilerde bunu sürekli bilinçaltına yerleştiriyorlar. Bir dönem hidayet romanı olan Huzur Sokağı`nı da aynı batağa çevirdiler. Çıkarcı, bencil, ahlak ve şahsiyetten bireyler topluluğu…

Ama gerçek hayat öyle değildir. Kimse dizilerdeki kadar güzel değildir. Güzellikler çabuk eriyen bir dondurma kadar hızla kaybolur. Hiçbir şey kurgu gibi yürümez. Çabuk terk edilirler. Terk edilince sahipsiz kalır ve ikinci kalite durumuna düşerler. Artık hayat onlar için daha da zordur. Zevk için yaşamanın sonu yoktur ve arzular bitimsizdir. Hiçbir güç bu arzuları karşılamaya yetmez. Çocuklar ise tam bir ayak bağıdırlar. O yüzden hiç istenmezler ve kazara da olsa hayata dâhil olmalarına izin verilmez.

İşte yarattığınız dünya, istediğiniz kadın modeli bu!

Şimdi boşuna kılıf aramayın, mızrak çuvala sığmıyor. Annelik görevini hep aşağıladınız. Kadını dış dünyaya ittiniz. Gayri meşru ilişkileri teşvik ettiniz ve bunu modernliğin bir ölçüsü yaptınız. Özgürlük dediniz ve kadını arzular girdabına soktunuz. Onu güzellik, formunu koruma, genç kalma, moda, etkileyicilik, teşhircilik tutkularının kölesi yaptınız. Sonuç, tükenmişlik ve hüsran… Ama sadece kendisi tükenmiyor, bütün camiayı da tüketiyor. İnsan olma farkını ortaya koyan bütün değerler bir seksen yerlerde…

Bu arada açlık işkencesi ile öldürülen çocuğunun dramını yazmak istemiyorum. İlkel cahiliyede diri diri gömülen kızların ölümlerinin daha acısız olduğunu düşündükçe bunların cehalet ve vahşetleri beni dehşete düşürüyor. Biraz insanlık kırıntısı olsa en azından o çocuğunu devlete teslim ederdi. Çocuk esirgeme kurumlarına… Hani erkek çocukların bile sistematik işkence ve cinsel istismara uğradığı ve sonuçta tam bir suç makinesine dönüştürüldüğü şefkatli(!) devlet yuvalarına… Özgürlük için neler yapılmaz ki?!

Bu çocuğun bir de babası varmış… Duyunca hiç garipsemedim. Kendisinin sürekli dindar insanları taciz eden ve onlara her türlü gayrı meşru baskıyı uygulayan Adana Emniyet Müdürlüğü personeli olması hiç de şaşırtıcı değil. Anne, yavrularımızın eğitiminden sorumlu bir eğitimci… Babası ise (iddialara göre) can güvenliğimizi sağlamakta olan bir emniyet mensubu…

İşte modern dünyanın allayıp pullayarak bizlere sunduğu kaliteli ve özgür yaşamın bireyleri! “Aman irtica hortlamasın, özgürlüğümüz elimizden alınmasın” diyerek çirkefin had safhaya ulaştırıldığı toplumun ehlikeyf hanımları ve beyleri…