Aşkı yaratanın adı ile…

Yaşanmışlıklarım vardı benim. Anlattığım, anlatamadığım, bazısını sayfalara yazdığım, bazısını rüzgârın kulağına fısıldadığım, ilmek ilmek elemlerimi nakışladığım, sevinçlerimi ise baharın gelişlerine sakladığım… Son günlerde yüreğimin bana anlattığı hikâyelerin başı bir başka, sonu bir başka... Duygularımın adı bir başka, tadı bir başka… Başını ben taşıyorken azade oluyor akabindeki kelimeler ve koşuyorlar aşka. Mekânı kendi yanımken adını kendisi yazıyor telaşla. İtaatsiz kelimelerimin peşi sıra giderken yetimliğinden tutuveriyorum yüreğimin ve bir gün birlikte gideceğimize dair söz veriyorum arzuladığımız o parka.

Cuma günü oğlumu okuldan almaya gittim. Okul bahçesinden gruplar halinde çıkmaya başladı çocuklar. Hepsinin gidecek bir yeri, bir hedefi, bir evi vardı. Tüm çocuklar evlerine giden yolu biliyorlardı. Kimisi yorgundu ama yorgunlukları onları yoldan alıkoymuyordu. Kimisi coşkuluydu ve koşuyordu. İki gün sonrasını düşündüm. Diyarbakır caddelerini ve sokaklarını... Gözlerimi kapattım. Peygamber Sevdalıları akın akın yağmura koşuyorlardı. Mevsim bahar ve aylardan nisandı. Toprak yağmuru bekliyordu ve yağmur gökyüzünde gülümsüyor, bir gelin edası ile kendisini sevdaya hazırlıyordu. En yeşil elbisesini giymişti yağmur. Vuslat için sabırsızdı. Sabırsız olan bir tek kendisi değildi. Bunu biliyordu. Bu yüzden olsa gerek akın akın kendisine doğru gelen Resul sevdalılarına aşkı sunuyordu. Hissediyordu sevdalılar. Hissediyorlardı Arş-ı Ala`dan yağan sekineleri. Çünkü onlar aşka meftundular. Yüzlerinde çocuksu tebessümler vardı. Gidecek evleri vardı. Hepsinin bir tek hedefi vardı. Vaktinde Nevruz Parkında hazır bulunmak için adımlarının acelesi vardı. İlk defa hissettim kanadımın da yüreğim gibi kırık olduğunu. İlk defa o an hissettim evsizliğimi ve yetimliğimi. İlk defa hissettim prangamın ağırlığını. İlk defa o gün hissettim ayağımın altındaki toprağın benim yurdum olmadığını. Ayıp mıydı çocukça ağlamak? Oysa çok zordu gidecek bir nevruz parkı bulamamak. Ve zordu gözyaşıma söz dinletebilmek.
 
Hasret, gurbetin kucağında ısıtırken üşümüşlüğünü; salıverdim acımı, unutsun diye dünü ve bugünü. Bir başka bahar bekler yüreğim. Sevdalıların yanında yürümeyi bir başka bahara erteler bedenim. Hicranım, müsaade almaksızın yol alırken yüreğimden uzaklara... Vaveylamda son bir defa tebessüm ederek düştü yollara. Asumanda kavuştu evsizliğim diğer yetimlerin ağlaştığı feryatlara. Ayıp değildi şimdi ağlamak. Ayıp değildi şimdi gözyaşını saklamak. Yapacak tek şey vardı: Gökyüzünde süzülen kuşların kanatlarına gözyaşlarıyla bir selam yazmak.

Selam olsun Diyarbakır`da olanlara, Nevruz Parkı`na koşanlara! Selam olsun Peygamber aşkıyla ıslananlara! Özlem Ajans sanatçılarından biri Kutlu Doğum mitingi arifesinde Rehber TV ekranında “anlatılmaz, yaşamak lazım” demişti. Evet, orda bulunmanın hazzı ne kadar anlatılmaz ise orada bulunamamanın acısı da anlatılmaz. Bizler sevda güllerini, semaya savurduğunuz tevhit rengindeki yumruklarınızdan kokladık. Aşka ram olan yüreklerinizden okuduk Resulullah(SAV) sevdasını. Siz sırılsıklam ıslanırken sekine yağmuru ile bizler ertelenmiş bir bahar düşledik. Birlikte ıslanacağımız bir başka baharın ümidi ile...

Siz ey rahmet yağmuru altında sırılsıklam ıslanan canlar! Siz, ey yüreği Peygamber sevgisi ile yanıp kavrulan şeydaya tutulanlar! Siz ki oradaydınız ve o coşkuyu yerinde yaşamaya mazhar olanlardınız. Aşkla ıslanan teninizdeki ıslaklığı kurutmayınız. O gün yüreğinizde yeşeren sevdayı öksüz bir çocuk gibi park alanında unutmayınız. Yüreğinizde yanan aşk ateşini ganimet biliniz ve gözyaşı ile sulayarak çocuklarınıza yadigâr bırakınız.

Bir yağmur hikâyesiydi gönlümdeki… Gençlik yıllarımızda adını “Susa” koyduğumuz bir heyecanımız vardı. Elimizden alındı. Boynu bükük kaldık. Yağmur bir daha yağmaz sandık. Susa`nın kan gülleri el verdi. Elimiz yine yağmura değdi. İsmi değişti yağmurun, ama dimağımızdaki izzeti ve damağımızdaki lezzeti hâlâ tazeydi. Yağmurun ismi Diyarbakır oldu. Burukluğumuzu unutturdu.

Yağmurun adı Diyarbakır`dı. O gün insanlar üçe ayrıldı. Nevruz parkında bulunan ve aşka meftun olanlar… Aşka gönlünü kapatan ve hasedinden çatlayan zavallılar… Bir de ayağında pranga bulunanlar, zindan rengindeki kafeslerde yaşayanlar ve bedenleri ruhlarından ayrı düşmüş yalın ayak aşka koşanlar…
Ayşegül Yıldız