Fettah olanın adıyla. Bazı dillerde olduğu gibi Türkçe dil kuralına göre de kişi zamirleri altı tanedir. Bunlardan biri de üçüncü tekil şahıstır. Bazen birilerini ötekileştirme çabasında olanların penahı olan bu zamir aslında bilinir ama yakında bulunmadığından uzaklık vurgusu yapılır. Ve “o” diye kullanılır. Mesela bir anne çocuğuna “diğer odadaki (o) sandalyeyi buraya getir” diyerek işaret zamiri yapar sandalyeyi. Çocuk da annesi de (o) sandalyenin aslında hangi sandalye olduğunu bilmektedirler. Veyahut orada hazır bulunmayan birinden bahsederken ” hani o falanca kişi…” diye bahsedilir. Oradakilerce malum olan (o) şahıs yanlarında bulunmadığı için “üçüncü tekil şahıs” konumuna geçer.


televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde, siyasetçilerin gündemi konuştukları meclislerinde, kahvelerini yudumlayan halkımızın sohbet mezesi olan memleket meselelerinde, hülasa insanın olduğu her yerde birileri konuştu birileri dinledi. Mekke`deki Ebu Kubeys Dağı emsali kim bir duyuru yapmak istese, gündeme dair fikirlerini belirtmeyi düşünse veya bir tehlike anını işaret etse “ya sabahah” der ve devam eder. Diğerleri o şahsı dinlemek için peyderpey toplanırlardı. Kimisi meraktan, kimisi o şahsa verdiği kıymetten, kimisi de endişeden dolayı kendini güvenceye alma dürtüsü ile dinlerlerdi o insanı. İşte yıllar yılı ben de muhtelif hissiyatıma binaen dinledim Ebu Kubeys Dağı ahalisini. Benim de söyleyeceklerim vardı ama parsellenmişti Dağın tüm cephesi. Benim ve benim gibilerinin seslerini duyurmaları mümkün değildi. Kutlu doğumlarda ve diğer tüm etkinliklerimizde, eylemlerimizde, sayısı yüzbinlerle ifade edilen büyük kitleye rağmen asumanın şahitlik edeceği nispette gür çıkan sedamız görmezlikten gelindi. Bizim dışımızdaki her sesin duyulduğu zamanlarda biz hep dinleme mecburiyetindeydik. Pak davamızı ve mazlum dostlarımızı karalamaya kalkışanları dahi sadece dinlemekteydik. Zira biz horlanan ve uzaklıkla bilinendik. Görün(e)meyen, duyul(a)mayandık. Ağızları kilitlenmiş yüreği yaralı ve “üçüncü tekil şahıs” diye bahsedilen bir zümreydik. Kimi zaman oturduğumuz yerden haykırsak da sesimizi bir kendimiz işitirdik birde el Habir olan Rabbimiz. Niceleri geldi geçti Ebu Kubeys Dağı`nın eteklerinden. Her biri başka bir yerinden vurdu geçti halkın üzerinden. Her konuşmacı benim halkım demiş gibi görünse de özünde” halk benim, başka halk yok dolayısıyla benden başka kimse yok” dedi. Kimi zaman üç beş ayrı ben(ci)ler bir araya geldi. Nasıl ben olunur, ben diğerlerinden nasıl faydalanırım, diğerlerinin üzerinden kendi hükümranlığımı nasıl kurarım davasını konuşup durdular. Değişik gibi görünen ama özünde benlik saltanatının kurucusu ve koruyucusu olan bu hokkabazlar senelerce konuştular. Konuştukça halkı bir güzel uyuttular. Bu konuşmacıların bilhassa son yirmi beş senedir zihinlerinde, söylemlerinde sinsi gözlerinde, zımni endişelerinde bir olgu daha var. Onlar o olguyu bilmekteydiler. Malum olan o gerçekliği halktan ve birbirlerinden gizleme gayretindeydiler. Bazısı başını deve kuşu gibi gömerek o gerçekliği yok sayma mücadelesi güderken bir kısmı ise güneşi balçıkla sıvama peşindeydi. Malum olan gerçeklikten hep “ o “diye söz ettiler. İstediler ki “o” uzak olsun. “o” yok olsun. “o`yu” halk tanımasın. Hâlbuki yokluk, uzaklık olarak anlamlandırılan “o” yokluğun tam aksine varlıktır, kimlik kurucusu demektir. Binaenaleyh kimlik anlamına gelen hüviyet kelimesinin kökü “hüve”dir ve Arapçada “o” demektir.
Kimi zamanda “Ya sabahah” diyerek gelen tehlike olarak “üçüncü tekil şahsı” işaret etmekten geri durmadılar. Ama tuzak kuranların en hayırlısı olan Rabbimin inayeti ile “o” geldi. Zaten nuru ta ötelerden görünmekteydi.


Siyasetçilerin, aydınların, halkın, sosyal medyanın, “malum gerçekliği” her zaman ötekileştirmeye çalışan diğer sivil toplum kuruluşlarının, hülasa her kesimin “üçüncü tekil şahıs” olarak gördükleri “o gerçeklik” elhamdülillah geldi. Nitekim bilinmeyen değildi. Ama hep uzak olarak anlamlandırıldı. İtibarsızlaştırılmaya ve yok sayılmaya çalışılan “o”; diğer zamirlerin yüreğinin tam orta yerinden vurarak geldi. Arkasında ahdini Akabeye yazdıran gönüllüleri ile geldi. Şimdi artık birileri “o” diye söz edemeyecekler ya malum gerçeklikten. Üzülüyorum hallerine desem yalan olur. Garibanlar uzaklık işareti olan üçüncü tekil şahısı kaldırmak ve ismini kullanmak mecburiyetindeler. Rabbim üçüncü tekil şahısı muzaffer kılsın. Onu ihlastan ayırmasın.


Ebu Kubeys`de üçüncü tekil şahsı görmeyi çok bekledik. Onu çok özledik. Gelişi için her dem dualar ettik. Ve şimdi bu gelişi bizim irademizden değil de Rahman`ın bir lütfü bildik. Elbette ki; zamanında Resulullah (s.a.a)`a “bizi buraya bunun için mi topladın, ellerin kurusun” diyen Ebu Leheb gibileri peyda olacak. Zaman içinde onların da kökleri ataları gibi kuruyacak. Zira vaadinden dönmeyen Allah c.c “Şüphesiz nurunu tamamlayacak” Güzergâhına döşetilen her türlü engellere rağmen “üçüncü tekil şahıs” artık geldi. Hoş geldin hüviyetimizin ve hürriyetimizin sesi… Hoş geldin HÜDA Partisi…