Bir yanda halk, diğer tarafta Mısırlı asiler, bir tarafta Firavun ve danışma konseyi olan Mele tabakası, diğer bir yanda da Hz. Musa`yı yenilgiye uğratma ve Firavun`un ödüllerini elde etme amacı güden sihirbazlar, büyük bir alanda toplanmışlardı.

Sihirbazlar tek tek batıllarını yere atıp hünerlerini sergiledikten sonra sıra hak ve hakikatin üstün gelmesine gelmişti. Hz Musa`nın yere attığı bir çoban değneği ile gelen hakkın kendi sihirlerini yuttuklarını görünce; Allah`a olan imanları sihirbazları secdeye götürmüştü. Artık hakkı bütün insanlığın önünde haykırmaya başlamışlardı. Artık onlar da aday olmuşlardı diğer devirlerdeki gibi kendi devirlerinin Mustazafları olmaya.

Düzenin değişmesi için bir bedel lazımdı ödenmesi gereken. Bir tarafta Allah`ın Peygamberine iman ettikleri halde sönük ve dönek bir imana sahip İsrailoğulları; diğer tarafta daha birkaç dakika önce tertemiz bir sayfa açan samimi müminler. O zalimin önünde hakkı haykıran mücahidler. Rabbimiz elleriyle dinini yücelteceği kullarını seçmişti bile. Tam 70 sihirbaz; sihirbazlığından utanıp da hakkın karşısında acizliğini itiraf eden 70 Mustazaf olmuşlardı artık.

Haykırıyorlardı bir bir imanlarını: ‘İman ettim Musa`nın ve Harun`un Rabbi`ne. İman ettim Alemlerin Rabbi`ne` sesleri yükseliyordu semalara doğru.

Artık Kur`an`a konu olacak kadar mühim olmuştu onların bu haykırışları. Hem de kendi diyarlarının zalimlerine inat. Ve tek tek kendilerini yere atıp secde ediyorlardı O yüce Rahman`a.

Israiloğlulları`nda çıt yoktu. Korku kaplayan o sineleriyle Mustazaf olmaya hiç mi hiç niyetleri de yoktu. O sihirbazların haykırışları zalimin ortadan kalkmasına bir milad olacaktı artık.

Sabah sihirbaz olarak uyanmışlardı uykularından ve akıllarında Firavun`un  vadettiği ödüllerle. Günün ortasında mücahid ve sonunda secde şehitleri oldular.

Her şey bir gün içinde olup bitmişti. Bir güne sığmıştı işte. İbni Abbas`ın da dediği gibi günün başında sihirbaz, sonunda şehittiler onlar.

Ve bir ses yükseldi o diyarın Firavunundan ‘Benden izin almadan mı iman ettiniz` diye. Kahırlar ve tehditler yağdırdı iman edenlerin üzerlerine. Çünkü hakkı haykırış kahretmişti o devrin Firavun`unu.

Daha birkaç dakika önce Firavun`un gözüne girmek için çabalayan o dudaklardan şimdi ölümü küçümseyen cümleler dökülmeye başlamıştı. ‘Sen istemesen de biz zaten Rabbimize döneceğiz. Sen istesen de istemesen de bir gün öleceğiz. Ölüm ha senin elinle gelmiş, ha gelmemiş. O bir kere gelecek olan ölüm gelirse hem sen başımızdan savacak değilsin ya. Hem biz ölüp sen sağ mı kalacaksın. Ey Firavun bir gün sen de ölüp yaradanın karşısında hesap vereceksin. O zaman O, aramızdaki hükmü belirleyecektir.

Bu sözler karşısında telaşlanan Firavun, tehditleri bir kenara bırakıp ölümlerini aceleye getirmeye karar vermişti.

Hz. Musa`nın mustazaflarıydı onlar. ‘Üzerimize sabır yağdır Ey Rabbimiz` diye yalvarıyorlardı Rablerine. Tıpkı yağmurun yağışı gibi bereketli ve sağanak bir sabır istiyorlardı. Onları geçmiş günahlarından temizleyecek, her türlü zulme karşı dimdik tutacak bir sabır istiyorlardı. Mustazaflığa dayanabilme adına bir sabır.

Ölümlerini aceleye getirmeye karar veren Firavun bir bir şehit etti onları. Bir bir bedenleri toprağa düşerken Allah diye o dudaklardan yükselen acılı feryatlara dağlar, taşlar ağlamıştı.

Onlar, hayatları boyunca Firavun`a secde ederlerken, bir gün gelip te bu secdeyi Allah`a yapacaklarını da bilmiyorlardı. Artık yer ve gök şahitti onların Allah`a olan sadakatlerine…

İşte Rabbimiz bizlere Kur`an`da verdiği misallerle, şu dünya üzerinde kurulu zulüm çarkının ancak O`ndan başkasından korkmamakla, hakkı her türlü tehdit ve yıldırmaya karşın anlatmaya devam etmekle devireceğini göstermektedir. Uğruna bedel ödemekle düzenin değişeceğini bizlere haber vermektedir.

Rabbimiz o Kur`an`a konu olan Hz Musa`ya iman eden müminlerin imanı gibi O`nun uğruna acı, keder çeken ve tehditleri gözünde küçümseyen kullarından eylesin bizleri. Tüm İslam ümmetini gariplikten ve mazlumiyetten kurtarıp felaha kavuştursun.

ÂMİN