İşte anne! diyordu önceki dönem Aile Bakanımız 2018'de başlattığı projeyle!

Yeni Bakanımız da projeye son hızla devam ediyor.

Yani anlayacağınız hedefte bir değişiklik yok.

 Anne dediğin böyle olur dercesine işaret ediliyor bazı annelere.

Her anneye değil tabi.

Peki ideal anne nasıl olmalıdır bizim Aile Bakanımız için?

Evi barkı sahipsiz bir ada gibi bırakıp işe gitmelidir.

Çocuğunu kreşe, eğer daha küçükse gündüz bakım evine teslim etmelidir.

Böyle anneler için "Helal olsun size!" dercesine 'İşte Anne' diyor.

Ne kadar kurnazca bir başlık!

Projenin ismiyle dahi bir algı yönetimi yapılıyor tüm anneler için.

İdeal anne tiplemesi ortaya konuluyor: Çalışan anne!

Hani Aile Bakanlığı Aileyi korumak için kurulmuş bir bakanlık ya onun için şu iki soruyu sormak zorunlu hale geliyor:

Bu projeyle kadınlar mı düşünülüyor, aile mi, çocuklar mı?

Bir irdeleyelim bakalım...

Öncelikle işe giden annelerin sorumlulukları iki katına çıkıyor. İş yorgunluğuyla eve gelip yemek yapmak ve çocuklarıyla ilgilenmek gibi sorumluluklar, onlar için hayatı çekilmez kılıyor. Tabi çocuklarıyla ilgilenebilecek halleri kalmıyor. Fıtratlarında olan anneliği ihmal ettikleri için vicdanlarının diğer yarısı çocuklarında, akılları sürekli onların ne yaptıklarına, nasıl olduklarına takılı kalıyor. Ne kadar bastırmaya çalışsalar da yine içten içe ızdırap yaşıyorlar.

Yaşı yetmişe dayanan bir emekli öğretmen anne, çalıştığı dönemlerden bahsederken birden çocuklarını bırakıp gitmenin acısını hissetti ve gözleri yaşardı.

O gözyaşları her gün bırakıp gittiği yavrusuna duyduğu hasret,

Şefkatini doya doya hissettirememenin acısı,

Erken sütten kesmek zorunda kalmanın vicdan azabı,

İşyerindeyken yavrusuna veremediği için dolan süt kanallarının göğsünde bıraktığı tarif edilemez sızıydı...

Her gün yavrusunu emanet ettiği eller konusunda yaşadığı tedirginlikti, kaygıydı.

Sabahları yavrusunu terk ederken onun acı dolu bakışlarıydı. 'Annemi istiyorum' Diyerek arkasından yaktığı ağıttı...

Biz çalışmayan annelerde bile evlatlarımızın küçüklükleri aklımıza her geldiğinde, yaşadıkları kötü olaylar ya da onlara karşı yaptığımız yanlışlar ve ihmaller birden gözümüzün önünde canlanır. Bir hançer gibi yüreğimize saplanır. Hele bir de bütün bunlara, çalışma hayatı da eklenmiş olsa herhalde vicdanen daha büyük acılar çekerdik diye düşünmeden edemiyorum.

Ya başka ellere terk edilen çocuğun durumu!

İnsan evladının 0-6 yaş arası koşulsuz bir sevgiye ihtiyacı var. Bu sevgiyi tadabileceği ve güvenli bir ilişki kurabileceği en önemli kişi annesi. Kişinin kendine öz saygı kazanmasının ön koşulu o yaşlarda annesiyle olan diyaloğunun kalitesine bağlı. Bakıcıların elinde yetişen çocukların kazanmayacağı bu öz saygı ancak annenin beklentisiz sevgisiyle kazanılır. Çünkü onun sevgisinde şefkat var, merhamet var, yüksek derecede empati var. Annelerin çocukları konusunda korumacılığı 0-6 yaş arasında zirvede. Tüm bunlar insan evladının o dönemlerinde annesinden hissetmesi gereken ruhsal ihtiyaçları. Ekmekten sudan değerli ve paha biçilmez. Aksi takdirde kişide gerçekleşen şefkat ve sevgi açlığı hiçbir şeyle doyurulamaz.

Peki bir çocuğun ruhsal ihtiyaçlarını maaş karşılığı bakımını üstlenenler doyurabilir mi?

Asla...

O halde 'İşte Anne' projesi neye hizmet ediyor dersiniz.

Tabi ki Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesinin köşe taşlarını döşemeye.

Birinci derecede seçilen kurbanlarsa anneler.

TCE'ne göre cinsiyet rolleri toplumlar tarafından dayatılmış olan kalıp rollermiş. Annelik yapmak, ev temizlemek, kadın kıyafetleri giymek, çalışmayı değil evi tercih etmek kadına dayatılmış rollermiş. Kadınlar tüm bu rolleri sahiplendiği için kadına yönelik şiddet bitmiyormuş. Onun için şiddetin üretildiği yer olan evde kadınlar mümkün olduğunca az vakit geçirmeliymiş.

 Kurnazca şiddetin asıl sebepleri olan içki, kumar, uyuşturucu madde bağımlılığı ve zina sümen altı ediliyor.

 Oyun içinde oyun işte. Anlayın siz.

Kadın yeter ki emeğini ev içine, evladına harcamasın, Kapitalist sermayeye kaptırsın. Bakanlığımızca kadının evine ve evladına harcadığı emek zaten 'ucuz işçilik' sayılıyor. Yani bir değer ifade etmiyor.

Üstelik Ülkenin kalkınmışlık seviyesi BM'nin belirlediği şablona göre kadınlar çalışınca yükselecekmiş. Böyle buyurmuş küreselci Patronlar.

Tabi BM'nin karne notunu da düşünmek zorunda Aile Bakanımız.

 Aile mi kadın mı, çocuk mu? Geç bunları... Yeter ki Küreselciler memnun olsunlar...