Okçular tepesi deyince aklımıza ilk gelen Uhud savaşı oluyor. Çünkü bu iki kelime Uhud savaşıyla hafızalarımızda yerini buldu. O savaşta zafer, okçular tepesinin muhafaza edilebilmesine bağlıydı. Allah Resulü (sav) o tepeye yerleştirdiği sahabelere ısrarla 'Savaşı kazandığımızı görseniz dahi sakın yerinizi terk etmeyin' diye buyurmuştu. Orası sahada savaşan Müslümanlara güç veren ve korunmadığı takdirde düşmanların saldırabileceği stratejik bir öneme sahipti.

Müslümanların zaferiyle sonuçlanan savaş o tepenin terk edilmesiyle birden hezimete dönüştü. Düşman onları arkadan kuşattı ve sırtlarından vurdu. Maalesef en sinsi saldırılar böyle hiç umulmadık ve ihmal edilen yerlerden geliyor. 

Gelelim çağımızda İslam’ı ortadan kaldırmaya yönelik yürütülen ve cephesi bol olan  savaşa...

 İslam düşmanları bu savaşta amacına ulaşmak için önce Müslüman kadını dönüştürerek İslam'ın ailesini ortadan kaldırması gerektiğini göz ardı etmiyor. Bunun da ancak tesettürün ortadan kalkmasıyla mümkün olduğunu biliyor. Çünkü kadının tesettürü ailedeki tüm ilişkileri, ebeveyn-çocuklar arasındaki sınırları ve hiyerarşiyi, mahremiyeti, anneliği, kavvamlığı, hayâyı, edebi temsil ediyor; tüm bunları muhafaza ediyor. Tabi tesettür kamil olduğu oranda bu işlevlerini en iyi şekilde yerine getirirken, çözüldüğü oranda bu gücünü kaybediyor. Gücünden dolayıdır ki tesettüre yönelik savaş sürekliliğini koruyor.

Bu savaşı ben Uhud savaşına benzetiyorum. Ama Allah'ın izniyle sonu Uhud gibi bitmeyecek. İslam cephesinde Müslüman kadınlarımız var. En stratejik konumu, yani okçular tepesini ise çarşaflı kadınlarımız temsil ediyor. Niye mi okçular tepesindeler, çünkü tesettür konusunda kemal seviyesindeler. Tesettürlerini modadan ve diğer modern tuzaklardan korumayı başarmışlar. Allah'ın çizmiş olduğu sınırları en sıkı bir şekilde koruyorlar ve en stratejik noktadalar. Varlıklarıyla, duruşlarıyla, yaşantılarıyla, konumlarıyla sahadaki savaşa güç katıyorlar. Çünkü onlar fetva değil, takva erleri...

Üstelik öldü sanılan İslam Medeniyetinin kuruluş ve yükselişinin şifresini üzerlerinde taşıyorlar. Yani kadının görünmezliğini...

 İslam medeniyeti 'kadının görünmezliği' üzerine kurulmuş bir medeniyettir. Kadının bedeninin görünmezliği, kimliğinin gelişmesi, görünürlüğü ve belirginleşmesi ile doğru orantılıdır. Çünkü kadın kendi bedenine odaklandığı ve dışarıya nasıl görünürüm kaygılarına düştüğü oranda kendi benliği, kimliği zaafiyete uğrar. Onun kimliği moda gibi akışkan hale gelir. İslam, tesettürle kadının kişiliğini öne çıkarıp saygınlığını muhafaza etmek ister. Onun kimliği korunduğu oranda aile korunur, annelik korunur, nesil korunur. Çünkü onun benliğinde tüm bunları koruma altına alacak numuneler var.

Üstelik kadının cinsiyetinden değil, kimliğinden dolayı saygınlık kazandığı her yerde iffet, hayâ, edep  muhafaza edilmeye çalışılır. Bedenini görünür kılmayan kadın, dışarıda da olsa mahremiyetini korumaya devam eder. Onun örtüsü iki cins arasındaki sınırları, haremlik selamlığı temsil eder. Her çarşaflı kadın bu temsiliyetin en tepesindedir. O tepeden çevresindeki kadınlara manevi bir güç pompalar. Etrafındaki kadınlar onun sahip çıktığı, yaşadığı misyondan etkilenir ve beslenir. Kendine gelir.

Çarşaflılar psikoterapist gibidir. Çevresindeki kadınlar onlara güvenir, derdini anlatır, onlardan dua ister, nasihatini dinlemek için çırpınırlar. Yeni tanıştıkları bir tesettürlüye, komşusu ya da akrabası olan bir çarşaflıdan hayranlıkla bahsederler. Söze 'Benim de senin gibi...' diye başlarken gözleri parlar. Hayranlığı bakışlarına, ses tonuna, anlatış şekline bile yansır. Onun davranışlarından, giyiminden, yaşantısından ne kadar etkilendiği hemen fark edilir.

Üstelik çarşaflı kadınlarımız diğer tesettürlü veya henüz tesettürü kemale ermemiş olanları da kendine getirir, uyandırır. Onlarda 'Asıl sahip olmam gereken tesettür budur' inancını sürekli yeniler. Müslümanlar her zaman daha kamil olanın karşısında kendisine çeki düzen veren insanlardır. Tıpkı bir Seydasıyla karşılaşan talebe gibi otobüste, uçakta, lokantada bir çarşaflının bulunması o ortamın havasını bile değiştirmeye yeter.

Tesettüre karşı yüzlerce yıldır savaş veren İslam düşmanları halen kazanamadılarsa, bu çarşaflıların en tepedeki yerlerini muhafaza etmesindendir. Onun içindir ki, çarşaflıların bulunduğu konum ve misyon bu toplum için gün geçtikçe daha da önemli hale gelmektedir. Her çarşaflı çevresindeki kadınlara her zamankinden daha fazla elini uzatmalıdır. Medya ile birlikte birçok bozucu unsurun evlere kadar girip duygu ve düşünceleri kirlettiği, ahlakı dejenere ettiği, huzurun kaçtığı bir dönemde çarşaflı kadınlar her zamankinden çok daha fazla çevresindeki kadınlara yol gösterici ve nasihat edici olmalıdırlar. Değerlerinden uzaklaştırılmak istenen toplumun ilacını kendi elleriyle kadınlarımıza uzatmaktan bir an bile olsa geri durmamalıdırlar.  

Varsın içimizdeki Fransızlar ceplerini dolduran ağababalarını sevindirmek için tesettür üzerinden uydurma hikayeler anlatmaya devam etsin. Okçular tepesi terk edilmedikçe zafer biz Müslümanlarındır. Allah'a hamd u senalar olsun ki her sene o tepeyi muhafaza edenlerin sayısı medrese mezunlarıyla artmaktadır.