İslam, bu topraklarda Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Kemalistler tarafından çokça tartışılan bir din halini aldı. Kendisini “Medeni” olarak tanımlayan Batının ilerleyişine ulaşmanın önünde birinci derecede engel olarak kabul edildi. Müslümanlarsa giyim ve yaşam biçimleriyle geri kalmışlığın her yerde temsilcisiydi. Çağdaş olabilmeleri için dış görünüşü değiştirmekle işe başlamaları gerekiyordu. Dıştan başlayan değişim, fikri ve zikri değiştirecekti. Çağdaşlığın simgesi erkeklerde fötr şapka, takım elbise, kadınlarda örtüsüzlük, şapka ve mini etekti. Ülkenin seküler Batı dünyasına açılması ve eklemlenmesi için geçmişiyle bağlarından kopartılması gerekiyordu. Bu hedefin barometresi olarak kadınlar seçildi. Zihinlere idealize edilen çağdaş kadın imajı piyano çalan, eğitimli (Kemalizmin okulundan mezun olmuş), Fransızca bilen, şarkı söyleyebilen, balolara katılıp yabancı erkeklerle dans eden, içki içen kadındı. Ülkenin dört bir tarafına atanan memurlar, millet sefalet içinde yaşarken gittikleri en ücra köşelerde bile balo salonları ayarlamak zorundaydı. Çünkü  baloya katılıp ordaki ritüelleri yerine getirmek Kemalist ideolojiye sadakatin bir göstergesiydi. Toplum kendi memleketlerine atanan ve kendi milletine tepeden bakan bu memurlara  uzun yıllar mesafeli baktı. Onların görevi toplumu değiştirmek ve dönüştürmekti.

Kemalist kodlara sahip olan Devlet, tüm kurumlarıyla birlikte toplumu dönüştürme adına ciddi bir çaba harcıyor.

Milli eğitim müfredatı fertleri medeniyet bağlarından kopartan bir mekanizma görevi görüyor. Sadece geçmişle bağları kopartmakla kalmıyor, geçmişe karşı nefret aşısı yapıyor. Ziya Gökalp'ın, Namık Kemal'in zihniyetini tabana yayan Eğitim anlayışına göre bizim hiçbir zaman medeniyetimiz ve edebiyatımız olmadı. İslam’ın kabulü ile birlikte Arap’ın ve Acemin medeniyet anlayışına sahip olduk. İslam öncesi ve Cumhuriyet sonrası ancak kendi medeniyetimize sahip olduk. Yani İslam’ın olmadığı ve İslam’ın tasfiye edildiği dönemler. Azılı bir düşman gibi dine bakan bu Batıya entegre zihinler Müslümanları hep öteki olarak tanımlarken, kendilerini bu vatanın gerçek sahipleri olarak gördüler, gösterdiler ve aynı yolda devam ediyorlar. Kendilerini tanımlama yoluna Müslümanları aşağılayarak, suçlayarak, onları geri kafalı, yobaz, tutucu olarak konumlayarak giriyorlar. Tüm çirkinlikleri Müslümanlara yükleyip, Kemalist, Laik, sol kesimi çağdaş, medeni, ilerici olarak zihinlere kodlamaya çalışıyorlar. Yani Batıdan görev devşiriyorlar. Batı, Osmanlının güç kaybına uğradığı son dönemlerden bugüne kadar İslam toplumlarını hep öteki olarak konumlandırdı. Öteki olarak kabul ettiği toplumlara tüm çirkinlikleri izafe ederken, kendisinin teknolojik ilerlemişliğini çağdaşlık olarak sundu. Böylece geçmişinden bir bir kopartılan İslam toplumlarına modernleşme adıyla kendi siyasi, ekonomik, idari, ahlaki (ahlaksızlık ve sapıklıklarını) kalıplarını dayattı.  

Batı beslemesi Kemalist kadro ve onun diğer versiyonlarının İslam'a olan saldırıları son dönemlere tırmanışa geçti. Onlar göre yolun sonuna gedik. Son darbe vurulup İslam tarihten silinmeli. Yüzyıldır İslam'dan ve Müslümanlardan rövanşlarını alamayanlar darbelerini arttırmaya başladı. İstanbul Sözleşmesi belki de en büyük darbeleri. Medya ve Eğitim Sisteminin, bu sözleşmenin asıl amacı olan ailenin bitirilmesi, zinanın artması, cinsel sapkınlıkların normalleşmesi, kadına şiddet ve cinayetlerin artmasına yönelik programları... Öğrencilere yönelik düzenlenen sınavlarda  cinsel sapkınların ve satanistlerin rol model olarak sunulması... Gençlik ve Spor Bakanlığının pedofiliyi teşvik eden, çocuk yaşta gayri meşru hayatlarıyla bilinen bir sapkına 'Gençliğe İlham Verenler' ödülü vermesi... Allah Resulü (sav)'ne yapılan yazılı, görsel saldırılar. Sahte şeyhlerin piyasaya sürülüp tüm sapkınlıkların İslam'a ve cemaatlere mal edilmeye çalışılması, örtü açma seanslarının yapılması... Başörtülülere yapılan saldırı... Kemalistlerin açık açık ekranlarda İmam hatiplilerin şahsında tüm dindarları sapık ilan etmesi.... Ve daha birçok hadise kendilerince yolun sonunu istedikleri yere getiriyor

Ama yolun sonu onların istediği bitmeyecek. Sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz yolun sonunda kendi nurunu tamamlayacağını vadediyor.

Yeter ki "Üzülmeyin gevşemeyin eğer inanıyorsanız üstün gelecek olan sizsiniz" ayeti gereğince O hakikat güneşinden aldığımız ışığı yansıtalım. Topluma ahlaksızlık pazarlayanlara karşı içinde bulunduğumuz her ortamda güzel ahlakın, iyiliğin, adaletin, merhametin, şefkatin temsilcileri olalım. Bu güzel hasletleri kendi şahsımızda yaşanılır kılalım, Yüce dinimizi tebliğ edelim. Bir gün bu dünya gül bahçesine dönecek ve tüm bataklıklar kuruyacak. İman ettik, yeter ki gayret edelim...