Geçenlerde medyaya düşen, istediği ayakkabıyı almadığı gerekçesiyle annesini merdivenlerden iten kızın sesi halen kulaklarımda çınlıyor. Olaydan haberdar olan tüm annelerin içini en az benimki kadar sızlatmıştır.
Evlat büyütmek öyle kolay değil. Emek istiyor. Üstelik sadece maddi emekle de olmuyor annelik. Canınla ruhunla, tüm maneviyatınla oluyor. Yoksa insan evladından gelen tüm sıkıntılara, eza ve cefaya katlanabilir mi? Kendi ihtiyaçlarından, rahatından, uykusundan feragat edebilir mi? Onun içindir ki anne sevgisinin adı şefkattir. Tabi annelik duygusu köreltilen, kazınan annelerin fedakarlığı nereye kadardır bilinmez.
Özellikle son 10 yılda popüler kültürün etkisiyle annenin konumunu babayla birlikte değersizleştiren bir anlayış gelişti Türkiye’de. Planlı bir şekilde ailenin merkezine çocuklar oturtuldu. Çocukların geleceğe doğru bir şekilde hazırlanması, maddi anlamda başarılı olması onların ağzına bakmakla mümkün olacağı konuşuldu ve konuşulmaya devam ediyor. Okul okumamış, bir statü sahibi olamamış, kendini iyi ifade edemeyen bireylerin durumu için ebeveynler suçlanıyor. Modern psikolojiye göre ebeveynlerin çocukları hakkında karar alması, onları yönlendirmesi özgüven gelişimini olumsuz yönde etkiliyor. Ebeveynlere çocuklarının karar verme becerilerini geliştirmesi ve demokratik bir aile ortamı oluşturması öneriliyor. Ailede alınan her kararda çocuğun da pay sahibi olması gerektiği vurgulanıyor. Anne babanın önemini, saygınlığını, tecrübelerini, çocuğu üzerindeki haklarını hiçe sayan, bireyin özgürlüğünü temel alan bu anlayış bilimsel kılıflar giydirilerek kitaplar, medya ve uzmanlar aracılığıyla toplumun tamamına yıllardır pompalanıyor.
Modernleşme dönemine kadar anne-baba ve çocuk arasındaki hiyerarşide en tepede olan anne-babaydı. Modern anlayış onları konumundan edip, yerine çocukları oturttu. Anne baba ne kadar kendi çocuklarına karşı konumunu korumaya çalışırsa çalışsın okullarda ‘çocuk hakları/insan hakları’ başlığı altında ahlaktan, merhametten, şefkatten, duyarlılıktan ve en önemlisi de sorumluluktan arındırılmış bir seküler ahlak pompalanıyor. Üstelik ne anayı ne de babayı tanıyan bir ahlak… Bilinç zehirlenmesi yaşayan çocuklar, ailesini bireysel özgürlüğünün önünde peşinen engel kabul ettiğinden onlarla kutuplaşıyor. Anne-baba aklı beğenilmiyor. İnsan aklını her şeyin ölçüsü olarak kabul eden bir eğitimden geçen çocuklarımız Descartes’in “Düşünüyorum o halde varım” anlayışıyla her konuda bilinç temeli olmadan fikir sahibi oluyor. Aldığı kararlara sahip çıkıyor. Her yaptığına kendince haklı gerekçeler üreten bir mantıkla ailesi tarafından anlaşılmayı bekliyor. Mağazada annesine bağıran genç kız da bunu ifade ediyordu “Sinirlenince gözlerim dönüyor diyorum sana anlamıyor musun?” Popüler kültürün şekillendirdiği genç, annesiyle ‘anlaşılmanın’ kavgasını veriyor. Çünkü gücü onu bağrına basan zavallı annesine yetiyor. Zavallı diyorum. Ahlaki yozlaşmaya uğrayan çocukların ceremesini en fazla anneler çekiyor. Evde sorun çıkmasın diye birçok detay babalardan saklanıyor, arka planda anneler çocuklarının baskısı altında ezildikçe eziliyor. Maalesef babalar para makinesi, anneler de çocuklarına hizmetkar olma konumuna düşürüldüler.
Allah Resulü (sav)’ne ‘Şu dünyada en fazla iyilik yapmama layık olan kimdir?’ diye soran sahabe “Annendir” cevabını alınca merakla ikinci sırada yer alması gereken kişiyi soruyor. Yine “annendir” cevabını alıyor. Üçüncüde yine aynı cevabı alınca dördüncü defa soruyor. Bu kez ‘Babandır’ cevabıyla sorusunu noktalıyor. Bu hadis bizlere evladı üzerinde emek ve şefkat sahibi olan annenin konumunu gözler önüne seriyor. İnsanlar arasında hürmette, saygıda, ikramda, iyilikte ne kadar öncelikli olduğunu vurguluyor.
Müslüman bir toplum olarak anne-baba değerini bilen, onlara danışan, haklarını gözeten, tecrübelerinden faydalanan bir anlayıştan bireyselleşmeye, bencilliğe evrilmemiz, çocuklarımızdaki asileşme, ahlaki yozlaşma kendimizi sorgulamayı gerekli kılıyor. Bizlere dayatılan modern kültürün hazır tüketicisi olmaktan kurtulup, ailemizi ve kendimizi İslami değerlerle acilen tamir etmek zorundayız. Artık bu işi daha sıkı tutmalıyız. Çocuklarımızı doğru bir İslami bilinçle donatıp, yanlışları eleyebilecek bir anlayış geliştirmeliyiz. Yoksa Allah muhafaza bugünleri arayacak duruma düşmemiz kaçınılmazdır.
“Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyunuz”( Tahrim:6)