Batıda kadın hakları meselesinin ilk gündeme geldiği dönemlere bakıldığında dönemin koşullarının mesele üzerindeki etkisini görebiliriz. Batıda yaşanan sosyal, ekonomik, felsefi ve siyasi süreçler kadın meselesinin şekillenmesinde bire bir rol oynamıştır. Feminist hareket ilk etapta kadına sosyal, siyasi, hukuki ve ekonomik haklar vermeyen, hatta kadını işlenen ilk günahın kaynağı olarak gören anlayışa tepki olarak vücut bulmuştur. Oysa İslam, Müslüman kadınlara yaklaşık 1300 yıl önce onların talep ettiği haklardan çok daha fazlasını vermişti. Materyalizm, egzistanisyalizm, sosyalizm, liberalizm gibi akımlardan beslenen Batı merkezli feminizm ile İslam’ın kadına bakışı taban tabana zıttır. Ortak bir notada buluşması mümkün değildir.

Feminist hareketlerin temelinde “Dünya tarihi bir kadın düşmanlığı tarihidir” inancı hakim olduğuna göre erkeği en büyük düşman olarak görmeleri kaçınılmazdır. Bir zamanlar kadın bütün musibetlerin kaynağı olarak görülürken bugün yürürlükteki mevcut yasalar ve uygulamalar erkeği kadın karşısında peşinen suçlu kabul ediyor. Kezban Hatemi’nin bir TV programında sarf ettiği “Sorunu çıkartan da erkek, savaşı çıkartan da erkek, her türlü musibeti başımıza getiren de erkek” sözleri öyle gelişi güzel söylenmiş değildir. Batı’dan yükselen feminist isyanın bu ülkedeki yankısıdır.

Feminist hareket, ataerkil bir anlayışla dizayn edildiğine inandığı toplumsal düzenleri değiştirip, kadın bakış açısıyla yeniden düzenlemeyi hedefliyor. Tüm projeler (resmi platformlarda açıkça ilan edilmese de) düşman edinilen erkeğin karşısında kadın nasıl güçlenir sorusunun cevabı niteliğini taşıyor. Daha önceleri Batıda ortaya çıkan sivil hareket iken özellikle son 25 yılda tüm toplumları etkisi altına alacak bir siyasi harekete dönüşen feminizmin küreselleşmesinde en büyük pay BM’nindir. BM, her yıl düzenlediği kadın konferanslarıyla feminist yapıların temsilcilerini bir araya getiriyor. Bu toplantılarda söz alan Batılı feministler, İslam ülkelerinde finanse ettikleri kadın hareketlerine yol gösteriyor. Batı oldu bitti Müslüman kadınların özgürleşmesi meselesini (!) önemsiyor. Kadına bakış konusunda kendi toplumsal değerlerini eleştiren, dinin kadını ikinciliğe mahkum ettiğini iddia eden, bu konuda çeşitli çalışmalar yapan Batı hayranı kesimlere para akıtıyor. Batılı feministlerin kadın konusunda öne sürdüğü tüm kavramlar BM aracılığı ile ülkelere pazarlanıyor. BM, kadının nasıl özgürleşeceği, statüsünün nasıl yükseleceği konusunda çeşitli kıstaslar oluşturuyor ve bu kıstaslar evrensel değerler olarak tanımlanıyor. Batı kendi dışındaki ülkelere kadın politikaları konusunda belli kalıplar oluşturuluyor. Oysaki Batı’nın kadın meselesi üzerinden toplumları dönüştürmek, sömürmek amacı güttüğü hesap edilmiyor. Çok farklı kültürel kodlara, inanç ve değerlere sahip olan ülkeler, kadın meselesini Batılı kavramlarla konuşuyor, tartışıyor. Böylece renkleri, dilleri, inançları, kültürleri birbirinden farklı olan ülkelerden aynı sesler yükseliyor, ortak bir söylem gelişiyor. Batının finanse ettiği tüm kadın örgütleri adeta koro halinde ataerkilliğin kökenini ortadan kaldırmaktan ve kendi toplumunu feminen bir anlayışla yeniden dizayn etmekten,  toplumsal cinsiyet rollerinden kurtulmaktan, erkek egemen aile yapısına son vermekten bahsediyor. BM bir Ülkenin gelişmişliğinin kadın istihdamının artmasıyla, kadının statüsünün yükseltilmesiyle, TCE’nin (cinsi sapkınlık projesinin) etkin bir şekilde uygulanmasıyla doğru orantıda olduğunu iddia ediyor. İslam toplumlarının başındaki yöneticiler bu hegemonyaya karşı durabilecek yerli bir anlayış geliştiremiyor. Bir yanda kendilerine dayatılan Batılı yasalar, diğer yanda dış destekli feminist hareketlerin içerideki isyan ve baskıları karşısında dik duramıyor.

Batı’nın tüm insanlığı sürüklediği felaket karşısında dini, ırkı ne olursa olsun tüm insanlık kendi geleceğini kurtarmak için bu gidişata bir dur demek zorundadır. Öncelikle Batılı değerlerin evrensel değerler olduğu fikrinden vazgeçmeli, Batının dayattığı her yasanın, ürettiği her anlayışın altında toplumları değiştirip dönüştürme ideali taşıdığı hesaba katılmalıdır. Aileyi değil, kadını merkeze almanın şeytani bir plan olduğu artık kabullenilmelidir. Müslümanlar, İslam’ın kadına bakışını feminist kavramlarla anlamlandırmaya çalışma kompleksinden vazgeçmelidir. Batılı kıstaslarla kadın sorununun asla çözüme ulaşmayacağı mevcut tabloya bakıldığında artık görülmelidir.