Biiznillah, Gazze ümmetin ağladığı yer değil ayağa kalktığı yer olacak.
Ah Endülüs ah! Ah edip vah edenlerin yok ettiği kadim medeniyet!
Gemileri yakabilene bağrını sonuna kadar açan, gemileriyle birlikte dünyalığa dalanların kursağında kalan, bağrını yakan Endülüs…
Sonraları Fas'ta dilencilik yaptığı yazılan, Son Endülüs-Gırnata hükümdarı Ebu Abdullah Muhammed es-Seğir.. 1492 yılında Gırnata’yı Aragon ve Kastilya Krallıklarına bırakan bedbaht adam…
Hükümdar Ebu Abdullah es-Seğir Badol tepesine çıktığında şu anda İspanyollar arasında “Arab’ın ah ettiği mahal” veya “Arab’ın ağladığı yer” olarak bilinen tepeden, son bir kez muhafaza edemediği kadim şehrine bakar ve bağrını yakan mağlubiyet gözlerinde yaş olup akmaya başlar. Validesi Ayşe Hatun hüngür hüngür ağlayan oğluna bakar ve şu meşhur sözüyle oğlunu ve emsallerini adeta tokatlar. "Vaktiyle bir erkek gibi savaşarak savunamadığın şeyler için, şimdi bir kadın gibi ağlamak yaraşır sana"
Rahmetli Âkif işler bu acı tabloyu şöyle;
Başlar ağlatmaya biçâreyi hüngür hüngür
Karşıdan vâlide sultan bunu pek haklı görür
Der ki: “Çarpışmadan erkek gibi düşmanlarla;
Şimdi, hiç yoksa, kadınlar gibi olsun ağla"
Vakit bir erkek gibi, Müslümanca savaşarak savunma zamanıdır. Vatanı, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı… Ve dahası kadın gibi ağlamanın yaraşmadığı Müslümanları savunma zamanıdır. Uzak duranlar, bahane sıralayanlar, oralı olmayanlar, saklananlar, kaçanlar elbet bir gün kadın gibi ağlayacak… Çırpınacak, dövünecek, dilenecek… İzzet ve şeref dilenecek..
Gazze, evet Gazze, sanki Gırnata’dan tarihi bir ders çıkarmış tek şehir. Gazze’nin kahraman liderleri canlarını verir de son kez bakmak istemez Gazze’ye… Zaten Gazze’de Badol tepesine benzer bir tepe de yok. Daha doğrusu Gazze’de ne tepe var ne de bir dağ. Mücahidlerin kalplerinden taşan iman-i aşk tepe olmuş, dağ olmuş adeta… Kudurmuş siyonvahşilerin soykırımına karşı sığındıkları tek dağ, imanlarıyla büyütülmüş coşkulu direniş dağı…
Gazze’de var olan yüz binlerce “iman dağı” sayesinde rahatlıkla şunu söyleyebilmeliyiz. “Gazze ümmetin ah ettiği mahal, ağladığı yer olmayacak. Bilelim ki Gazze, Ümmetin hak ettiği mahal, ayağa kalktığı yer olacak.”
Üzerlerine binlerce ton bombalar yağdırılmasına rağmen “Hasbun Allah ve ni’mel vekil” diyerek cenk meydanlarını zikir merasimlerine dönüştürebilen korkusuz Müslümanların diyarıdır Gazze. Bu zikre ağlamak değil ayağa kalkmak yakışır. El Hak! Herkes kendine yakışanı yapar ve kendine yakışır gibi davranır. Gazze de öyle yapıyor.
Rahmetli Âkif’in dediği gibi;
Allah’a dayan, sâye sarıl, hikmete ram ol
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol
Cihadtan, direnişten, şehid olup cennetlere erişmekten öte çıkar yol bilmez Gazzeliler. Onlar sa’ye sarılmış, Rahman’a dayanmış, hikmete ram olmuş ehli marifetler, hatta marifetin zirvelerinde gezinen irfan muallimleridirler. Diğerlerine öğretmek istiyorlar, bunun için çırpınıyorlar.. “Yol varsa o da direnişin yoludur. Tek çıkar yol budur. Başka yol yoktur. Vardır diyenlerin hepsi aldanmıştır.” diyerek ümmetin her ferdini, her ailesini, her kurum ve kuruluşunu, varsa her devletini tek tek uyarıyorlar. Ölümüne ikaz ediyorlar. Ölüm pahasına inzar, ıslah, ihya etmek istiyorlar. Bizleri yani gamsızları, dertsizleri, gayretsizleri, gereksizleri uyarıyorlar. Evet, Gazze uyarıyor diğerlerini. Uyandırmak için haykırıyor Gazze’nin mücahid komutanları: “Burası ağlamanın yeri değil ayağa kalkmanın yeridir.”
Âkif’in söz kılıcıyla tehdit ediyorlar:
Ye’se hiç düşmeyecek zerrece imânı olan;
Sâde siz derdi bulun, sonra kolaydır derman.
Allah’ım bize, bizi biz yapacak dert bahşeyle. Gazze gibi...