Suudi Arabistan`dan kaynaklanan yoğun gündem; arka planda yapılan baskılamayı ve çatışmayı kamufle etmektedir. Konumlar güçlendirilmeye devam edilmektedir.

ABD`de devam eden iktidar savaşı; Trump`ı kabullenen Pentagon ile kabullenemeyen ve projeleri engellenen küreselciler arasında yapılmaktadır. Küreselciler ağırlık olarak ekonomik darbelerle; fakat azımsanmayacak silahlı saldırlarla, Pentagon ise küreselcilerin etkisi altındaki bölgelere silahlı müdahale ve kaos ortamı oluşturmayla küreselcilerin etkisini kırmaya ve oyun dışında bırakmaya çalışmaktadır. Trump`ın danışmanlarından Ted Malloch ‘` Amerika`yı küreselcilerin elinden geri alıyoruz`` söylemi son zamanlarda yapılan çatışmanın bir itirafı gibidir. İki gücün çatışma alanı birbirinden farklılık göstermektedir. Pentagon`un küreselcileri durdurmak için yaptığı müdahaleler stratejik konumda ve küreselcilerin etkisi altındaki bölgelerde yapılmakta Afganistan, Pakistan ve Katar gibi… Küreselcilerin tepkisi ise ABD içinde yapılan ve saldırganların hep ölü ele geçirildiği bireysel saldırılar(!)  protestolar ve Trump karşıtı demokratik eylemler ile kendini göstermektedir.

Bu durum çoğunlukla ABD içinde yapılan çatışmalardır, birde özellikle Ortadoğu, Avrupa ve Avrasya ayağı vardır bölge güçlerinin de direk veya dolaylı müdahale etmek zorunda kaldıkları durumlardır. Son günlerde Suudi Arabistan`ın heyecanla savunduğu ama alt yapısına Prens Muhammed Selman`ın Savunma Bakanı olarak atandığı günden itibaren başlayan  ‘‘Ilımlı İslam`` söylemiyle gerçekleştirilmeye çalışılan projedir. Arabistan, istikrarsız dış politikasıyla ABD‘nin tavrına bağlı şekillenen siyaseti girdap oluşturan rüzgârlarla ters tepme durumunu göz ardı etmektedir. Obama zamanında ABD`nin İran`a yumuşak davranışı Suudi`yi kendisi gibi düşünmeyen Türkiye gibi Sunni ülkelerle yakınlık kurmasına, Trump ile İran`a karşı şahinlik söz konusu olunca ise Sunni cepheyi bırakıp ABD`ye yakınlık göstermeye ve hatta tüm kontrolünü kaptırmaya başlamıştır. Prens ve iş adamlarına yapılan operasyonlarda bu minvalde düşünülebilir. Suudi, İran`la girdiği Yemen savaşını Lübnan`a taşıyarak savaşı kendi topraklarında uzaklaştırmaya çalışmaktadır.

Bölgede oluşan kimi zaman İngiltere- Çin eksenine yakınlığıyla kimi zaman kendi kararlarıyla hareket eden bir hat oluşmaktadır. Özellikle ABD`nin bölgeye müdahalesiyle Rusya, Türkiye, Katar, Pakistan, Azerbaycan ve son zamanlarda kararsız bir şekilde davranan fakat zorunlu bir şekilde Kuveyt ile ortak hareket etmektedir. Bölge ülkelerin üzerine yapılan operasyonlarda bu ülkeler ortak tavır ile ve bazen de İngiltere`nin etkisinin devamı anlamına da gelen yardımıyla bertaraf etmektedirler ve her bertaraf bu hattın güçlenmesi anlamına gelmektedir. Her hamlede tepki olarak bu ülkelerin; mesela Türkiye`nin dış ülkelerde üs açması ya da Suriye`de ilerlemesi buna örneklerdendir. Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın Rusya, Katar ve Kuveyt ziyaretleri Lübnan`ın ateş çemberine alınmasını engellemek için olduğundan önemlidir.

Küreselcilerin bölgede ‘mevcut cepheye` yardımcı olması tamamen kendi çıkarları doğrultusunda ve insani değildir öyle masum bakmamak gerekiyor. Vatikan Sözcüsü Schellnhuber ‘‘ Yeni Dünya Düzeni için 6 milyar insan fazla`` açıklaması küreselcilerin acımasız yüzünü ortaya koymaktadır. Şubat ayında Bill Gate`in ‘‘önümüzdeki 10 yılda biyoterör saldırılarıyla 30 milyon civarında insan ölebilir`` açıklamasıyla benzerlik göstermektedir.

Her adımı ve her karışı savaş olan bir bölgede, iç siyasetin popülizminden uzak doğru ve emin kararlar alıp ve uygulamak zorunluluktur. Cumhurbaşkanının Cumartesi günkü ‘‘ Körfezdeki kavgayı önleyeceğiz`` açıklaması önemli bir vurgudur fakat bölge için planlar hazırlamak gerekiyor, dış politika sadece oyun bozmak üzerine kurulmamalıdır.