Kemalist sistem tarihinin en büyük sınavlarından biri olan referandumu geride bırakan Türkiye ne tesadüftür ki bu referandumda daha önceki seçimlerde olduğu gibi herhangi bir saldırı ya da patlama olmadı. Referandum sonuçlarını kabullenmeyen Batı ve Muhalefet ise 2019`a hazırlık adına referanduma saygı(!) duymaya başladılar.

2008 krizinden bu yana ağır bir darbe alan Batı, 2017`yi seçimlerle geçirirken iktidar olmak adına Türkiye`yi ve mültecileri seçim malzemesi ediyor. Hollanda üzerinden Almanya, Rum üzerinden İsrail, Yunanistan üzerinden İngiltere, PYD üzerinden bir yandan ABD bir yandan Rusya Türkiye`yi istedikleri noktaya getirmeye çalışıyorlar ama özellikle 15 Temmuz sonrası Türkiye`nin stabil duruşu saldırıları bertaraf etmiştir. Batı`ya düşen duruma ayak uydurup süreci yine lehine çevirmeye çalışmaktır.

George Soros`un Türkiye`ye gelmesinin ardından Almanya`ya gitmesi, Merkel`in Suudi Arabistan`a gitmesi, yine Merkel`in Putin ile Soçi`de görüşmesi, cellatların garantör olduğu Astana`da tekrar sağlanmaya çalışılan barış görüşmeleri, ABD`nin Kamışlo-Menbic hattında nöbet tutup üs kurma çalışmaları, Rusya`nın Lazkiye ve Afrin`i kontrolü altına almaya çalışması ve üs kurma çabaları, Türkiye`nin 911 km uzunluğundaki Suriye sınırının büyük bir bölümünü kontrolü altında tutan PYD`ye her gün ayrı bir yerden özellikle; çözülecek yerlerden Tel Abyad gibi saldırması, muhalefeti oralara sevk etmesi bölgede yeni bir Sykes-Picot Antlaşmasının bölgesel hazırlıklarıdır. Dirayetli olan ve sahada askeri olan kaybetmeyecektir!

Bu süreçte Rojava`da 11 hava üssü muhalefet bölgesinde ise 1 hava üssü kuran ABD İncirliğe olan ihtiyacını bu üslerle karşılayacaktır. İsrail`in Suriye sınırında adı Davut sapanı olan füze savunma sistemini de unutmamak gerekir. Bölgeden bahsederken Türkiye`nin, PYD oluşumu dışında kalan Rojava Kürtlerini küstürmesi ‘stratejik derinlik` kusurlarından biridir. 2012 Kahire de Suriye muhalefeti görüşmelerine zamanın Dışişleri Bakanı Davutoğlu, görüşmeye Rojava Kürt Muhalefetini çağırmamayı bir kazanım olarak yansıtmıştır. Bu tür sebeplerden dolayı hem muhalefet hem PYD tarafından ötekileştirilen ve yalnızlaştırılan Muhalefet Rojava`dan sürülmüş Suriye siyasetinde etkisiz kalmıştır. PYD ise kazanım elde etmek adına bölgeyi ABD ve Rusya`nın kucağına itilmiştir. Rojava Bölgesi savaştan korunmuş gibi görünmesi kısa zaman için kazanım olabilir ama Batı güçlerin yerleştiği bölgeler hep savaş ve kan coğrafyası olmuştur.

Bölgede barışın oluşmasını beklemek uzun zaman alacaktır ki; olsa bile birbirinden bağımsız ve düşman küçük devletçiklerle mümkün olacaktır. İslam coğrafyasını Suriye üzerinden din, mezhep, ırk ve enerji ihtiyacı ile İslam âlemine bela edip fitneyi körüklemek daha cazip gelmektedir! Bu konuda mahir olan İngiltere ve İsrail bölgede daha aktif olacaktır.