Semt pazarları köklerini tarihe dayandırır. Büyük illerde semt semt, ilçe ve kasabalarda ilçe ilçe ya da kasaba kasaba kurulur. Tarihi bir söz olan “Geçti borun pazarı sür eşeğini Niğde`ye” atasözünü hepimiz biliriz. Bu pazarlar Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında panayırlar şeklinde kendini gösterir. Bu panayırlarda şiir yarışmaları yapılır, beğenilen şiirler Kâbe`nin duvarına asılırdı. Bazen de bu panayırlar tevhidi konuşmalara sahne olurdu.

Semt pazarının parası zahmetli ama peşin olduğundan tatlıdır. Masrafı işyerlerine nazaran azdır. Sermayesi yüklü değildir. Kiracı olan esnaf için iyi gitmeyen bir semt pazarı yerine iyi olan bir pazar yeri bulunup kiralanabilir. Tezgâh sahipleri genelde sebze ve meyve satan büyük esnaflardır. Sebze ve meyve zahmetli olsa da kazancı iyidir. Tabii ki bu da ekip gerektirir. Ekibi olmayan, sebze ve meyve işini yapamaz. Eskiden beri bu işi yapanlar artık münübüs hattı veya halk otobüsü aldıklarından pazar yerlerini kiraya vermektedirler. Kira getirisi az değildir. Haftada beşer tahtadan dört pazarı olanın getirisi 1.600 TL civarını bulur ki bu da iyi bir memurun maaşından daha iyidir ve zahmetsizdir.

Tezgâh sahipleri senede bir tahta başı işgaliye ve belge parası verir. Deftere tabidir. Muhasebeci tutar ve parsını verir. Ayrıca tahakkuk ettiği kadar vergi de verir. Buna rağmen kazanç iyi olduğundan bunlar çok göze gelmez. Her semt pazarının tahtacı ve çaycısı da vardır ki bunlar da ekmeğini buradan kazanır. Arada bir de pazarcılar odası adına tezgâh başı makbuzsuz bir TL toplayanlar vardır ki bunların ne olduğu veya ne yaptığını çok az kişi bilir. Bu kişilerle bu parayı vermek istemeyen tezgâh sahipleri arasında sürekli tartışmalar yaşanır.  Sonradan bakıyorsunuz ki bu parayı toplayan kişiler halk otobüsü sahibi olmuşlar.

Mahalle bayanları için de semt pazarı bir nimettir. Haftada bir pazar arabasını eline alır ve patatesten soğana, domatesten patlıcanına, kabağından karpuzuna, peynirinden yumurtasına, çanağından çömleğine, çamaşırından çorabına, eteğinden bluzuna kadar tüm ihtiyaçlarını mağaza ve marketlerden daha uygun bir fiyata karşılar.

Kışın pazar, tezgâh sahipleri için çilelidir. Kar, kış, fırtına demeden pazar tahtaları bazen iki karış karın üstüne kurulur. Akşama kadar kar su içinde herhangi bir ısınma cihazı olmadan ayakta beklenir. Yeşillik satanların akşama kadar elleri su içerisinde olur. Çadırlar kuruluncaya kadar yağmur suları pazarcının her tarafını ıslatır. Akşama kadar bu ıslaklıkla bekleyen kişinin halini varın siz düşünün. Bir de sabah bin bir zahmetle kurulan tezgâhların akşam toplanması, malların yüklenmesi ve park yeri olmayanların hırsızlık korkusundan malları evde arabasından indirmesi ise, ayrı bir çiledir. Bütün bunlara rağmen alışmış olmaktan olacak ki elli yıl pazarcılık yapan kişiler tanırım.

Büyük market ve mağazaların açılması ile Pazar esnafının gelirleri düştü. Bu market ve mağazaların -özellikle semt pazarın kurulduğu gün- halk günleri düzenleyerek mamullerini alışın altına satması pazar esnafını zor duruma sokuyor.

Avrupa uyum yasaları çerçevesinde semt pazarlarının tümü kaldırılma riski altındadır. Çok güzel işleyen pazar yeri sapa bir yere kaldırılmakta, altı tahtalık yeri (9 metre) olana dört tahtalık yer verilmekte, kimi semt pazarları binaların zeminden üç kat altta olan bodrum katına verilerek pazar esnafı öldürülmek istenmektedir. Kimi semt pazarları ise kapalı dar alanlara verilip birer hafta arayla dönüşümlü iki esnaf tarafından tezgâh açmaya zorlandığından müşterileri kaybolmaktadır.

Kısaca pazarın parası her ne kadar peşin ve tatlı olsa da pazar esnafı birçok sıkıntı ile boğuşmaktadır. Pazar yerleri kaldırılacağına çok amaçlı kullanılabilecek, halkın rahatlıkla uğrayabileceği yerlerin haftada bir semt pazarına tahsis edilmesi en iyi çözümdür. Ancak tahta adedinden kısıtlamaya gidilmemeli ve her hafta her esnafın tezgâh açabilmesi sağlanmalıdır. Bu şekilde ekmek yiyen binlerce pazar esnafı, tahtacı ve çaycısı korunmuş olacaktır.

Dualarınızı bizden eksik etmemeniz temennisi ile Allah`a emanet olun.