Ticaret yapan her Müslüman`ın işine ve işçisine karşı sorumlulukları olduğu gibi toplumuna karşı da sorumlulukları vardır. İşini helal dairesinde en iyi şekilde yaparken, işçisinin hakkını ödeyecek ama toplumuna karşı olan sorumluluğunu da unutmayacaktır. Çünkü insan toplumsal bir varlıktır. İnsan kavramının türediği “üns” kökü ile “beraber yaşama” anlamıyla bize onun “toplumsal” yönünü hatırlatır. Ahlaki erdemlerde insan ancak bir toplum içerisinde yaşarken gerçekleşir. İnsan yalnız başına yaşarken erdemli olamaz. Çünkü iyilik ya da kötülük yapma imkânı olmaz.

Tüccar toplumun bir parçasıdır. Bir tüccar olarak yapılan her hareket topluma yansıyacak, iş yerine gelen müşteri veya diğer esnaflar tarafından dikkatle izlenecektir. Mallarımızı vitrine ve satışa çıkarmışımız mantığı ile hareket ederken, esasında kendi hal ve hareketlerimizi de vitrine ve satışa çıkarmışız. Hal ve hareketlerimiz müşterilerimiz tarafından hayır veya günah karşılığında satın alınacaktır. İyi bir davranışımızın örnek alınması bize hayır, yanlış bir davranışımızın örnek alınması ise bize günah kazandıracaktır. Bu bilinç içerisinde olan tüccar, iş yerinde sattığı malların helal dairesinde olmasına dikkat ederken kendi hal ve hareketlerine de dikkat edecektir.

İslami anlayıştan yoksun olan tüccar kendi toplumundan kopuktur. Derdi kazancıdır. Hırslıdır. Daha fazla nasıl kazanırım diye gece gündüz hayaller kurar. Sermayemi nasıl artırabilirim diye her yola başvurur. Ama inanın, hiçbir zaman borçtan kurtulamaz ve kazancı ona yetmez. Çünkü ihtiyaç bitmez. Ev dar, daha büyüğü lazım, arabanın modeli düşük, daha yüksek modellisi lazım, çocuğun kolejde okuması lazım derken ihtiyaçların sonu gelmez. Daha fazla kazanmam lazım derken kendini kabir çukurunda bulur.

Müslüman tüccar ise toplumundan kopuk değildir. Toplumunun sorunları ile ilgilenir. Kendi çevresindeki fakiri ve yoksulu araştırır. Gücü nispetinde ihtiyaçlarına koşar. Çevresindeki esnafı da fakiri ve yoksulu doyurmaya teşvik eder. “Veyl o kişiye ki fakiri ve yoksulu doyurmaz.” Ayetinden haberdardır.

Çevremizde maddi sıkıntılar yüzünden okuyamayan nice öğrenciler vardır. Bunları tespit etmek, ihtiyaçlarına koşmak mümin tacirin işidir. Mümin tüccar bunlardan gafil değildir. Kumanya ve bursları ile bu öğrencileri gözetmeye çalışır. Bununla kazancını temizleme yoluna gider. Kazancının bu yolla eksilmeyeceğini aksine bereketleneceğini bilir.
Müslüman tüccar, “toplum nereye gidiyorsa gitsin” deyip toplumun içine düşmüş olduğu ahlaki çöküntüye ilgisiz kalmaz. Günün ticari koşuşturmaları içerisinde namaz vakti ezan okunduğunda camiye koşar, namazını kılar ve toplumun ıslahı için “emri bil maruf ve nehyi anil münker” vazifesini yerine getirir. Bu çerçevede çevresinde tanımış olduğu tüccar arkadaşlarını ziyaret eder. Onlarda da İslami bir iş ahlakının oluşması için mücadele eder. Onlarla toplumun ıslahı üzere müzakerelerde bulunur.

Müslüman tüccar, sabahın erken saatlerini ve gecesini İslami hizmetine ayırırken gündüzünü ise dünya meşgalesine ayırır. Bu meşgale içerisinde bile, ibadet ve zikrini unutmaz.

Müslüman tüccar, kendine büyük şahsiyetleri örnek alır. Her çiftçi Hz. Adem (a.s.)`ı, her marangoz Hz. Nuh (a.s.)`ı, her ekonomist Hz. Yusuf (a.s.)`ı, her el sanatçısı Hz. Davut (a.s.)`ı, her tabip Hz. İsa (a.s.)`ı, her tüccar Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.v)`i, her hububatçı Hz. Ebubekir( ra.)`ı, her derici Hz. Ömer (r.a.)`ı, her gıdacı Hz. Osman (r.a.)`ı ve her işçi Hz. Ali (r.a.)`ı örnek almaya çalışır.

Tüccarlar, toplumun büyük bir kitlesini oluşturur. Salahiyetli tüccarlar demek salahiyetli bir toplum demektir. Yahudi çarşısının alternatifi olan Medine çarşısı demektir. Güven ve istikrar demektir. Aldatma ve kandırmanın olmadığı bir çarşı demektir.

Toplumundan gafil olmayan örnek tüccarlar olma dileği ile, Allah`a emanet olun.