Okul okumuş, iyi bir meslek sahibi olmuş, iyi bir iş yeri kurmuş, işinde başarılı olmuş, kazancı iyi, iyi bir sermaye edinmiş ve yabancı hiç kimseye ihtiyaç hissetmeyecek kadar ekipmana sahip kimileriyle konuştuğumuzda, işlerinden memnun olmadıkları ve keşke bu işi tercih etmeseydim, şimdi olsa bu işi seçmem. Yaptığımız iş, safi strestir gibi şikâyetlerde bulunduklarını görüyoruz.

 

Sadece yukarıda zikrettiğim kişiler değil, dışarıdan baktığımızda çoğu kişinin işinden memnun olmadığını, sürekli bir şikâyet içerisinde olduğunu görürüz.

Herkes yaptığı şikâyetlerde haklı mıdır?

Yoksa insanoğlunun nankörlüğünden midir bilinmez.

 İnsanoğlunun nankör olduğu kesin. Çünkü İsrail oğulları kendilerine Allah tarafından indirilen bıldırcın eti ve kudret helvasını dahi zamanla beğenmemişler ve biz yerin bitirdiği soğan ve sarımsağı istiyoruz demişleridir.

İnsanoğlu işte, işi ne kadar güzel de olsa, zamanla işinden bıkmakta ve yeni iş arayışları içerisine girmektedir. Hâlbuki kişinin en yaptığı iş, bildiği iştir.

 Her işin kendine göre zorlukları, sıkıntıları, stresli anları, inişleri ve çıkışları vardır. İşimiz bazen çok kazandırır,  bazen az. İşimiz helal ise ve o işi beceriyorsak şikâyet edip durmamızın bir anlamı yoktur.

                Buradan kişinin hiç iş değiştirmemesi,  ömür boyu aynı işi yapması gerektiği anlamı çıkarılmamalıdır. Elbet kişiyi zarara sokan, kar yerine zarar getiren ve huzurdan çok sıkıntı oluşturan işi değiştirmek gerekir. Bunun için yapılan iş arayışları içerisine girilmesi de yadırganmamalı ve hatta takdir edilmelidir.

Kişinin kendi iş sektöründe cirosunu yükseltmek amacıyla yaptığı uğraşlar takdir edilmeli ve desteklenmelidir. Bu konuda yapılan uğraşlar abartılmadığı müddetçe yadırganamaz.

Yadırganacak olan şey, kişinin işi ile ilgili yapmış olduğu uğraşların binde birini dini için vermemesi ve bu konuda hiçbir endişesinin olmamasıdır.  Buna bir nevi neme lazımcılık da denebilir. İşim iyi gitsin. Cebim dolu olsun. Konforum yerinde olsun. Gerisi önemli değil mantığını gütmek, bir Müslüman`a yakışır hal değildir.

Toplumun içine doğru yuvarlandığı ateş çukuruna karşı duyarsız olmak. Gözünü ve kulağını kapamak. Bunun için hiçbir arayış içerine girmemek ne kadar garip. Rızkı verenin Allah olduğunu biliyoruz. Allah bizden rızık değil, güçlü bir iman ve salih bir amel istiyor. Ama biz tam aksine, imanımızı güçlendirecek amellerle ve bu toplumu İslam`a yöneltecek işlerle uğraşacağımıza,tüm emek ve gayretlerimizi işimize veriyoruz. 

Sadece iş düşünmemize sebep olan aslında kapitalist sistemin bizi içerisine koyduğu çarktır. Ne kadar kazansak bile yapılan aşırı tüketime yetmemekte ve yeni arayışlar içerisine girmekteyiz. Bir çarşıda yeni farklı bir tezgâh kuran bir esnafı gören çevre esnafı, tezgâhlarını hızla o esnafın tezgâhına benzetmekte, getirdiği yeni çeşitlerden onlar da getirmektedir. Birisi yeni ve farklı bir iş kurduğunda, aynı çarşıda o işten beş altı tanesinin daha türediğini görüyoruz. Bu da insanların nasıl bir arayış içerisinde olduğunu bize en iyi açıklar.

Biz kendi iş arayışlarımızı yapa duralım. Birileri de daha başka iş arayışları içerisindeler. Kalem sahibi, toplumun ifsadına karşı mücadele eden yazarlarımızı yakalama ve tutuklama arayışları içerisindeler. Önce Fikret Gültekin, Said Şahin ve şimdi Abdulkadir Turan gibi yazarlarımızı tutuklayıp ceza evlerine atanlar, kendilerince iyi bir buluş yaptıklarına inanıyorlar. İşlerini becerme ve geliştirme zevki ile geceliyorlar. 

“Kişiye yaptığının karşılığı vardır” Her şeye kadir olan, din gününün sahibi olan Allah, adildir ve herkese yaptığının karşılığını verecektir. Yazarlarımızın da, onları tutuklayanların da, yaptıkları Mevla`nın katında karşılıksız kalmayacak ve karşılığını hakkıyla bulacaktır.

Selam ve dua ile…