Dünya, ticarî, siyasî, kültürel vb. alanlarda, süratle işlerin büyük ölçekli olmanın geçerli olduğu bir döneme doğru kayıyor. Güçlü sermaye sahipleri sürekli zenginleşirken, küçük esnaf ise sürekli küçülüyor. Kimi yerlerde küçük esnaflar yok olma ile karşı karşıya kalıyor. Bu durum küçük esnafın rızkının kesileceği ve aç kalıp açlıktan yok olup gideceği şeklinde anlaşılmamalıdır. Ama bir esnaf olarak devam edebilmek ve gelişimin altında ezilmemek için:

Birincisi; Güçlü ortaklılar kurulmalı ve sermayeler birleştirilerek büyük iş yerleri kurulmalıdır. Günümüzde ticarî hayatla uğraşan her esnafın, küçük küçük, köşe başlarında yer alan ufak dükkânlarıyla, yarınlara yürünemeyeceğini bilmesi gerekir. Öyle ise, güvenilir, piyasayı bilen, kabiliyetli ve kapasiteli insanların önderliğinde büyük ortaklıkların kurulması mutlaka gereklidir.

İkincisi; Bazı kurum ve kuruluşların önderliğinde dış dünyaya açılmak ve buralardan uygun fiyatlara çeşitli ürünler temin etme yoluna gidilmelidir. Yapılacak bu işler, mutlaka uzman bir kadro ile yürütülmelidir. Sermaye ortakları bu işin ehli değillerse, iş kesinlikle bu konuda ehil kişilere verilmelidir.

Üçüncüsü; Bazı ortakların her ne kadar daha önceden küçük çapta ticarî tecrübeleri olsa da, idareye müdahalesi önlenmeli ve iş, tamamen salâhiyetli bir kadro tarafından yönetilmelidir. Yoksa “iştirakim kadar, müdahalem olmalıdır” düşüncesiyle hareket edilirse, netice fiyasko olacaktır.

Ortaklık esnasında, şahsın bütün mal varlığını ortaya koyması doğru değildir. “Ya ol, ya da olma” deyip, balıklamasına işin içine girilmemesi gerekir. Herkes kendi malından, maişetine esas teşkil edecek bir miktarını geride bırakmalı ve geri kalanını sermaye olarak vermelidir. Bunun, o teşebbüsün geleceği adına birtakım yararları olacaktır. Çünkü böylesi büyük yatırımlar, hele bir de dışa açılma söz konusu ise, belki uzun bir dönem kâr etmeyecek, kâr etse bile sermayedarlara dağıtılamayacaktır. Bu kadar zaman içinde belli bir gelir olmadan geçinilemeyeceğine göre, bir kısım sıkıntılara maruz kalınacak ve bir beklenti içine girilecektir. Öyle ise, yapılan ortaklık, âdeta bir ek iş konumunda düşünülüp kısa vadede kazanç getireceği düşüncesi içine girilmemelidir.

Dördüncüsü; Başta ne kararlar alınmışsa, mutlak o kararlar uygulanmalı ve vazedilen kurallara sadık kalınmalıdır. Mesela, işe başlarken “şirketimiz rekabete havi hale gelinceye kadar, kâr dağıtılmayacak” denmişse, şirket bulunduğu yer itibarıyla rekabete hazır hale gelinceye, pazar ve piyasalarda yer tutuncaya kadar kâr dağıtılmamalıdır. O iş, nasıl bir seyri gerektiriyorsa, her şey o usul içinde takip edilmeli; icabında belli bir sisteme oturması için uzun bir zaman beklenmelidir.

Mümin, hırsla zenginleşme ve birden çok kazanma anlayışından uzak durmalıdır. Aksine böyle bir düşünceden mutlaka zarar görebileceği akıldan uzak tutulmamalıdır.

 Beşincisi; Eğer birileri şu ya da bu yolla zengin olmuşlarsa, o yollar alınıp kullanılmalı; ancak, bunların Kitap ve Sünnet`in ruhuna aykırı olmamasına dikkat edilmelidir. Bu kapsamda dışarıdan bazı firmaların bayilikleri alınabilir. Buna tevessül ederken de, satılacak malda toplumların yapı farklılıkları göz ardı edilmemelidir.

Yukarıda saydığım kurallar çerçevesinde oluşturulacak güçlü ortaklıklarla daha fazla kazanılacağı ve bu yolla hayır hasenat için de daha iyi bir zemin oluşturulabileceği kanaatindeyim.

Her şeyin en iyisini bilen Allah`tır.

                Selam ve dua ile…