Ekilen taneler yeşerdi, büyüdü, başak bağladı. Taneler başaklarla çoğaldı. Bire on, bire on beş, bire yirmi oldu. Peki, bu artış yeterli midir? Elbette ki değildir. Bu ürünün daha da artması ve temizlenmesi, sahibini de temizlemesi için zekâtının verilmesi gerekir. Çünkü:
Zekât, verilen malı artırır, bereketlendirir. Verilen malı kaza ve belalardan korur ve temizler. Malın sahibini de günahlardan arındırır. Kaza ve belalardan korur.
“Müminlerin mallarından zekât al ki onunla kendilerini temizleyip mallarını bereketlendirsin” (Tevbe 103)
Zekât, malda belirli bir haktır. Miktarı bellidir. Verilecek yerler tayin edilmiştir. Şafiilere göre hiçbir malda borç etkili değildir. Yani kişi borcunu ya da masrafını üründen düşürmeden malı nisap miktarını(635 kg) ulaşan zirai üründen yıllanma şartı aranmaksızın, malın zekâtı verilir. Çıkarılacak zekâtın miktarı sulanan arazilerde 1/20, yağmurla sulanan arazilerde 1/10`dur.
Hanefilerde diğer malların aksine zirai ürünlere borç tesir etmez. Nisap miktarı aranmaz. Yerden çıkan mahsulün ne kadar olduğuna bakılmaksızın zekâtı çıkarılır. Bire on veya bire yirmi çıkarılması ile ilgili durum Şafiilerle aynıdır.
Hanefiler zekâtı şöyle tarif etmişlerdir: “ Belli bir malın belli bir kısmını Allah Teala`nın belirlediği bir şahsa, Allah rızası için bir malı temlik etmektir.” Burada temlik sözü ile “ibaha” dan sakınılmıştır. Bir kimse zekâta niyet ederek bir fakiri doyursa zekâtı yerine geçmez. Ancak zekât niyeti ile yiyeceği fakire verse zekât yerine geçer. Fakirin zekâtı kabzetmesi şarttır.
Bir kimse zekâta niyet ederek bir fakiri bir yıl evinde oturtsa bu da zekât yerine geçmez. Zekâtın fıkhi boyutuna bir miktar göz attıktan sonra sosyal boyutuna da bir miktar değinelim.
Zekât, malı başkasının gözünün kalmasından, günahkâr ve mücrimlerin ellerinin mala uzanmasından korur. Peygamberimiz (s.a.v.): “ Zekât vermek suretiyle mallarınızı koruma altına alın, hastalıklarınızı sadaka vererek tedavi edin, gelecek belalara dua ile hazırlıklı olun.” Buyuruyor.
Zekât, fakir ve muhtaçlara bir yardımdır. Gücü yeten insanların iş kurmaları ve çalışmaları için ellerinde bir sermayedir. Çalışmaktan aciz olanların normal bir yaşama düzeyine çıkarılmalarına yardımcıdır.
Zekat, toplumu fakirlikten korur.
Toplum dayanışma göstererek fakirlerin ihtiyaçlarını gidermekten sorumludur. Peygamberimiz (sav): ‘`Kıyamet günü fakirler sebebiyle vay zenginlerin haline!... Fakirler şöyle diyeceklerdir: Rabbimiz! Senin bize ayırdığın hakları vermemek suretiyle zenginler bize zulmettiler. Allah Teala şöyle buyuracaktır: ‘İzzetim ve celalim hakkı için, ben sizi yaklaştıracağım, onları uzaklaştıracağım.` Bundan sonra Peygamberimiz (sav): Zenginlerin mallarından dilenen ve dilenmeyenlerin belli bir hakları vardır.`` Ayetini okumuştur.
Zekât, insanı cimrilikten korur, mümini cömertliğe alıştırır. Böylelikle Mümin sadece zekât vermekle kalmaz. İhtiyaç anında sadaka vermeye de alışır. Kefareti gerektiren durumlarda kefaretini tereddüt etmeden yerine getirir.
Zekât, Yüce Mevla`mızın bize verdiği nimetler sebebiyle, O`na bir şükürdür. Kişi malının zekâtını vererek hem farz olan bir vecibeyi yerine getirmiş olur. Hem de yüce Mevla`sının verdiği nimetlere karşı şükrünü yerine getirmiş olur. Ancak verilen zekât veya sadakadan sonra minnet etmemek, eza etmemek esastır. Çünkü minnet ve eza verilen zekât ve sadakanın sevabını silip götürür. Yapılan ameli boşa çıkarır. Hatta bu halle Allah`a ve Ahiret gününe inanamayıp mallarını riyakârlık için verenlere benzemek gibi bir hal vuku bulur.
“Ey iman edenler! Allah`a ve Ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara 264)
Selam ve dua ile Allah`a emanet olun.