Allah’ın rızasına nail olup cennete girmek istiyor muyuz? Hocam bu nasıl söz! Hangi Müslüman cennete girmek istemez ki diyeceksiniz. Fakat her Müslüman bilir ki cennete girebilmenin yolu imandan geçer. Allah Resûlü (s.a.s.): “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, Îmân, 93-94) buyuruyor. Allah Resûlü (s.a.s.) hadis-i şerifte yemin ederek imansız cennete girilemeyeceğine dikkat çekiyor. Gerçek manada iman etmiş olmayı da Müslümanların birbirini sevmesine bağlıyor. Öyleyse cennete girmek istiyorsak Müslümanlar olarak birbirimizi sevmek gibi bir zorunluluğumuz var.

Müslüman denilince, ehli kıble olan herkes küfrüne sebep olacak aleni bir söz ve eylemde bulunmadığı müddetçe bu kapsamın içine girer. Kişinin rengi, dili, ırkı, mezhebi, tarikatı ve cemaatinin mensubiyeti Müslümanlığına engel değildir. Bunların her biri bu gerçekliği pekiştirici yönde kullanıldığında kıymetlidir ve değerlidir. Bunların ayrıştırıcı, uzaklaştırıcı ve dışlayıcı bir unsur olarak kullanılması Allah Resûlü’nün (s.a.s.) emir ve buyruğuna zıttır.

Büyük veya küçük hangi sebep olursa olsun, Müslümanın diğer Müslümanlara kin ve adavet beslemesi, aleyhlerinde çalışması, söz ve eylemlerde bulunması doğru değildir. Müslümanın bir beşer olması hasebiyle eksiklerinden ziyade güzelliklerini görmek, meseleye iyi tarafından bakmak, fer’i meselelere takılmaktan ziyade esasta buluşmak en doğru olandır.

Elimizi kalbimizin üzerine şöyle bir koyduğumuzda gerçekten ben bir Müslüman olarak Müslümanlara karşı kalbimdeki tüm kin ve adaveti atabilmiş miyim? Dahası ben tüm Müslümanları eşit oranda olmasa da hepsini seviyor muyum? Yoksa gözünün önündeki çapağı ayı görmesine engel olan kişi gibi basit meselelere boğulup kalmış mıyım?

Kalbine tüm Müslümanların sevgisini yerleştirmek, imanın büyüklüğü ve sağlamlığıdır. Müslümanları bölük pörçük edip kalbinde kendi kıt hesap ve düşüncesine uyanı koyup diğerlerini dışlamak ise imanın küçüklüğü ve zayıflığıdır.

Müminin kalbinde her Müslüman’a yer olmalıdır. Bu konuda kalp Allah’ın cenneti kadar geniş olmalıdır. Allah’ın cenneti geniştir ve her Müslüman’a yer vardır. Fakat kendimize parselleyip tapulamamız, sadece kendimize has görmemiz mümin insanın ahlakı değildir. Bu konudaki en büyük tehlike tekfir anlayışıdır. Tekfirciliğin ise ehl-i sünnet ve cemaatte yeri yoktur. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat, hiçbir ehli kıbleyi tekfir etmez. Küfrüne sebep olacak aleni bir söz ve eylemde bulunmadığı müddetçe kişiyi İslam dairesi içinde görür.

Meseleye bu cepheden bakılmasını istemeyen öncelikle şeytandır ve ondan da daha fazla şeytanlaşmış siyonist, emperyalistlerdir. Onlardan da daha tehlikeli olan iman etmediği halde kendisini İslam dairesi içerisinde gösteren münafıklardır.

Siyahî bir Müslüman olan Malkom X, gerçek İslam’ın ne olduğunu kutsal topraklara gidince anlamıştır. Orada her ırktan, her renkten, her dilden, her mezhepten, her tarikat ve cemaatten insanı bulmak mümkündür. Onlara basiret ile baktığında acaba ben mi daha iyi Müslümanım yoksa onlar mı? Beni onlardan üstün kılan şey nedir acaba? Takva ise sıkıntı yok.

Allah kimin daha takvalı olduğunu en iyi bilendir.