Saatlerce en gelişmiş silahlarla donanmış 370 siyonist askere karşı elindeki paslı silahı ile karşı koydu Şehit Yahya Sinvar. Tanksavar mermileriyle birçok yerinden yaralandığı halde çatışmayı bırakmadı. Silah sıktığı sağ kolu ağır şekilde yaralanınca kanın akmasını engellemek için bir demir telle kolunu bağladı. Sol elinin şehâdet parmağı ile tevhid işareti yaptı ki parmağına kurşun sıkıldı ve parmağı şehid edildi. Elindeki son bombayı siyonist düşmana attı ve son kurşununu da sıktı. Elinde artık bir şey kalmamıştı. Elinde kalan tek şey bir sopaydı. O sopayı da zalim, xâyın ve vahşi siyonistin dronuna fırlattı ve teslim olmayarak şehâdet şerbetini içti.

Soykırımcı vahşi ve katil siyonistin dronuna attığı sopa direniş için bir sembol, bir işaret ve bir ışıktır. Şehit Rehber Yahya Sinvar, attığı bu sopayla halkına “siyonist soykırımcılara karşı elinize geçirebildiğiniz son şeye kadar karşı koyun ve asla teslim olmayın. Bütün gücünüzle ve son nefesinize kadar vahşi siyonistlere karşı savaşın” demek istedi. Çünkü siyonist insanlık tanımıyor, insan hakkından hiç anlamıyor. Tonlarca bombayla öldürdüğünün yanında, yakaladığı eli silah tutabilecek her bir kişiyi götürüp her türlü gayri insani muameleye tabi tutuyor. Üzerindeki elbiseleri donuna kadar çıkarıp teşhir ediyor. Saatlerce ve hatta günlerce eli bağlı açık havada aç ve susuz bırakıyor. Sonrasında ya bir kurşun sıkıp öldürüyor. Veyahut götürüp yıllarca sürecek en ağır şartların olduğu zindanlara atıyor. Kimisinin de gözünü, böbreğini ve diğer organlarını satmak üzere çaldıktan sonra cenazesini getirip bir sokağa bırakıyor. 

İşte tüm bunları ta çocukluğundan beri içinde bulunduğu İslamî bir davanın neferi ve rehberi olarak mücadelenin her safhasında yer alan Yahya Sinvar herkesten daha çok biliyor. Direnişin izzet, teslimiyetin ise zillet olduğunu herkesten daha çok biliyor. Vahşi siyonisti herkesten daha çok tanıyor.

Şehit Yahya, yirmi üç yıl siyonist zalimin zindanlarında en ağır şartlar altında kaldı. Fakat en ağır şartlar altındaki zindanda dahi boş durmadı. Hayatıyla tarih yazdığı gibi “Diken ve Karanfil” adlı romanıyla da kendisinden sonra geleceklerin mücadelelerine ışık tutacak bir tarih yazdı.

Şehit Yahya Sinvar, adını kendisinden aldığı Şehit Hz. Yahya Peygamber’in izinde yürüdü. Şehit Yahya Ayyaş’ın bayrağını taşıdı ve onlar gibi şehâdet şerbetini içerek şehitler kervanına katıldı. Çoğu dava insanının daha yaşlılık veya hastalık emarelerinin kendilerinde belirdiği andan itibaren yaşlılık ve hastalıklarını bahane ederek kenara çekilme bahanelerine, altmış iki yaşında yüzlerce askerle, binlerce kurşun ve dronlar altında çarpışarak dava yolunda mücadelede hiçbir şeyin bahane olmayacağını öğretti.

Şehit Rehber Yahya Sinvar direniş ve mücadelenin her açıdan bir sembolü oldu. Ondan sonra hiçbir dava insanı “elimde imkân yok, ben yaşlıyım veya rahatsızım bu yüzden kenara çekileyim, artık dava ve mücadeleden vazgeçeyim” diyemeyecek. Ya da teslim olup zalim siyoniste boyun eğeyim diyemeyecek.

Şehit Rehber Yahya Sinvar’a hayatının tüm safhalarında ve şehâdetinde de selam olsun. Mevla’m onun ve onun gibi bu yolu açan Yahya ve Hüseyinlerin yolunda yürümeyi bizlere de nasip etsin inşallah. Âmin.