Yıllar ne çabuk geçiyor. Türkiye’nin Güneydoğu’sunda fakir, yoksul ve yetim ailelere kurban eti dağıtan gençlere yönelik vahşi örgüt mensupları ve yandaşları tarafından yapılan cani saldırının üzerinden on yıl geçti. Yıllar çabuk geçse de canice linç edilerek, balkonlardan atılarak, üzerlerinden araçla geçerek sonra da hıncını alamayıp vahşice yakarak daha ömrünün baharında olan dokuz cana kıyıldı.

Vahşi örgütün vahşi taraftarları bu gençleri sadece kurban eti dağıttıkları için şehit ettiler. Nazik bedenlerine kıydılar. Anne ve babalarının, sevdiklerinin ve vicdan sahibi tüm insanların yüreklerini yaktılar. Bu gençlerin hayır peşinde koşup Allah’ın rızasını kazanmaktan başka hiçbir gayeleri yoktu. Şehadete kavuşarak Allah’ın rızasına nail oldular. İsimlerini hiç ölmemek üzere yüreklere ve tarihe kazıdılar. Onlara saldıranlar ise hem dünyada hem de ahirette kaybettiler. Cehennem ateşinin daimi müstahakkı oldular. Allah’ın gazabına ve lanetine uğradılar. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyuruyor:   

“Kim de bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisâ, 4/93)

Vahşetin rengi, dili, ırkı ve coğrafyası fark etmez. Türkiye’de vahşi örgüt tarafından 35 il ve 96 ilçede dokuz canın vahşice şehid edilmesi, sokakların, iş yerlerinin yakılması, İslami giyim kuşama sahip olan herkese saldırılması ile Filistin topraklarında siyonist israilin Filistinlilere yaşattığı arasında bir fark yoktur.

Siyonist israilin vahşi katliamları 6-7 Ekim’de başlamadı tam aksine yetmiş küsur yıl önce başladı. Siyonist Filistinlinin öz be öz topraklarına yerleşimciler yerleştirdi, hasat ve ürünlerine el koydu. Karşı koyanları cani ve vahşi şekilde şehit etti. Filistin halkı mecburi bir karşı koymaya zorlandı. Karşı koysalar da koymasalar da toprakları alınacak, hasatlarına el konulacak, karşı koyanlar yakalanıp işkencelere, hapislere götürülecekti. Karşı koyarken şehit edilmezse dahi işkence ve hapislerde ölecek. Öyleyse en iyi çare karşı koymak, mukavemet göstermekti. Elini uzatıp boyun eğmek çare değildi. Filistin halkı ve HAMAS da bunu yaptı. Boyun eğmedi, karşı koydu. Sapanla karşı koymaya başladılar. Altı yedi Ekim’de Yasin-105 roketleri ile taçlandırdılar ve vahşi siyonisti şaşkına uğrattılar.   

Siyonist 6-8 Ekim saldırısını bahane ederek, vahşette sınır tanımadı, binlerce çocuk, kadın, yaşlı masum insanı katletti. Katletmeye de devam ediyor. Evleri, camileri, okulları yıktı. Alt yapıyı, yolları bozdu. Bağ bahçe bırakmadı fakat hedefine de ulaşamadı ve ulaşamayacak. Zafer inananların olacak. Çünkü Müslüman için iki yol vardır. Ya zafer ya şehadet. Şehadet bir kayıp gibi görünse de en büyük kazançtır.

Şehadet bir şahıs için düşünüldüğünde onu günahlardan arındırır. Sorgusuz cennetin müstahakkı kılar. Bir hareket için düşünüldüğünde ise o hareketin önünü açar. Tıkanıklıklarını giderir. Yeni simaların ortaya çıkmasını sağlayarak harekete taze bir kan getirir.

Ne Türkiye’nin Güneydoğu’sunda ne Filistin’de ne de Lübnan’da Allah için canını veren hiçbir kimse kaybetmemiştir, tam aksine kazanmıştır. Mensup olduğu harekete de kazandırmıştır. Kaybeden siyonist israil, destekçileri ve tarafları belli olmayan, dilinin ayarını tutamayıp mezhebi, rengi, ırkı ve dili ne olursa olsun Müslüman olanların aleyhinde olanlardır.