Anlık bir öfke, anlık bir sinirlenme ve kızgınlık hali veya anlık bir heva ve hevese uyma, insanı içinden çıkılmaz, iş veya olayların içine sürükleyebilir. Çok büyük fitnelere bulaştırabilir. Aile fertlerinin tamamını kapsayacak bir kavga ve düşmanlığın içine koyabilir. Olmadık yere birilerinin ölmesi veya yaralanmasına sebebiyet verebilir. Hâlbuki biraz sabır, biraz hikmet ve biraz tefekkür ile hareket edildiğinde bunların hiç birine gerek kalmaz.

Trafikte meydana gelen nice taşlı, sopalı, bıçaklı veya silahlı kavgaların temelinde anlık bir öfke hali ve sabırsızlık gelir. Öndeki kişinin bir anlık gayri ihtiyari gecikmesi veya yanlış bir harekette bulunması sebebiyle arkasındaki sürücü bir anlık öfkesine yenilerek sabırsızlık gösterir ve uzun uzun kornaya basar veya camını açarak kötü laflar eder, karşındakinin cevap vermesi ile birlikte kavga büyür. Sonrasında pişmanlık duyulacak ve ah keşke yapmasaydım dedirtecek durumlar meydana gelir.

Aile kavgalarının tamamının temelinde bir anlık öfke ve sabırsızlık yatar. Aile fertlerinden birine haksızlık yapıldığına dair gelen kimi haberlerin hakikatini araştırmadan, doğru veya yanlışlığına bakılmadan karşı tarafa açılan telefon ve öfkeye hâkim olunmadan sarf edilen sözler ve ağır galiz küfürler neticesinde ailenin diğer fertleri de araya karışır ve büyük fitneler meydana gelir ki fitne öldürmekten beterdir.

Ani öfkelenme ve sabırsızlığın ana kaynağı kişinin nefsini kontrol edememesi, bir anlık şeytanın veya nefsinin dürtülerine yenik düşmesidir. Hâlbuki insan o esnada meydana gelecek durumun neticesini biraz tefekkür etse, bir euzu besmele çekse, ayaktaysa otursa, yer müsaitse bir abdest alıp iki rekât namaz kılsa, öfke hali yatışacak ve kendine gelecektir. Fakat bu herkesin üstesinden geleceği bir iş değildir. 

Öfkesine hâkim olmak takva ehlinin işidir. Allah (c.c.) Âli-İmrân sûresi 134. âyeti kerimede takva sahiplerinin meziyetlerini överek şöyle buyurmaktadır: “O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışlarda bulunanları sever.” Şûra sûresi 37. Ayette: “Onlar büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar. Kızdıklarında kusurları bağışlarlar” buyurmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) öfkeyi yutmayı en büyük kahramanlık olarak nitelendiriyor. Bir gün ashâbı içerisinde otururken siz kimi kahraman veya pehlivan olarak diye nitelendirirsiniz diye soruyor.

Ashâb: “Kimsenin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi yenen kişi” diye cevap veriyorlar. Allah Resûlü (s.a.s.): “Hayır, gerçek pehlivan, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olan kişidir” diye cevap veriyor. (Müslim, Birr 106)

Bir kişi Allah’ın Resûlü’ne (s.a.s.) gelip “bana nasihat et fakat uzun olmasın ki unutmayayım” diyor. Allah Resûlü (s.a.s.): “Öfkelenme” diyor. Adam sorusunu birkaç kez tekrar ettiği halde, Allah’ın Resûlü’nden (s.a.s.) aynı cevabı alıyor.

İllaki öfkelenip kızılacaksa bu öfke Allah için olmalıdır. Bu öfke mümine, Müslüman kardeşimize karşı olmamalıdır. En büyük öfke ve kızgınlık Gazze ve Filistin’deki kardeşlerimize her türlü zulmü ve soykırımı reva gören Siyonistlere karşı olmalıdır. Bir düşmanlık yapılacaksa, birilerine kızılacaksa, bir mücadele verilecekse bunun verileceği yer Allah’ın dinine ve Müslümanlara karşı mücadele eden Siyonistlerdir.   

Allah’a emanet olun.