Cami cemaatinden son derece yaşlı, zayıf ve zor yürüyebilen biri gelip: “Hocam! Hanımın yaşı doksan iki, hasta ve oruç tutabilecek güç ve takatte değil, ne yapalım? Bana fidyesini hesaplayabilir misin?” dedi.

Hacı amca Hanefi mezhebine mensup olduğundan kendisine: “Bu seneki orucun otuz gün olduğunu, her bir gün için bir fitre miktarı fidye verilmesi gerektiğini, fidye miktarının yüz otuz TL olarak belirlendiğini, bu seneki fitresi dâhil olmak üzere toplam dört bin vermesi gerektiğini belirttim.” Hacı amca: “Baş üstüne, Allah’ın hakkıdır ve vermezsek eksik kalır” dedi.

İşte iman, teslimiyet ve samimiyet, dedim. Allah’ın emrine boyun eğme ve rızasına nail olmaya çalışma böyle bir şeydir. Allah (c.c.), “Ey iman edenler sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki takvaya erişirsiniz.” (Bakara, 2/183) buyuruyor. Orucun ve diğer ibadetlerin farz kılınış ve yapılışındaki temel amaç takvaya erişmektir. Takva Allah katındaki üstünlük ölçüsüdür. Ve kim daha çok takva ehli olursa Allah katında o daha değerli ve daha kıymetlidir. Devamındaki âyeti kerimede, Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“(Ramazan orucu) sayılı günlerdir. İçinizden hasta veya seferde olan, tutamadığı sayısınca oruç tutar. Orucu tutmakta zorluk çekenler bir yoksulun (günlük) yiyeceği kadar fidye verir. Her kim fidye miktarını artırırsa bu kendisi için daha hayırlı olur. Oruç tutmanız ise eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/184).

Müslüman, akıllı ve baliğ olan herkesin üzerine oruç tutmak farzdır. Oruç tutmaya geç yaşlarda başlayanlar, tutmadıkları oruçları kaza ederler. Üzerlerinde Allah hakkı olan oruç borcunu bırakmazlar. Hastalık veya seferilik hali bir ruhsattır. Hastalık veya seferilik hali nedeniyle tutulamayan oruçlar sonra kaza edilir.

Oruç tutmayacak derecede hasta olup iyileşme imkânı olmayanlar tutamadıkları her bir gün için bir fidye verirler. Hanefilere göre bu bir fitre miktarıdır ve bu senenin fitre bedeli yüz otuz TL’dir. Bu miktar bir ay olarak hesap edildiğinde, bazen de bir evde birden fazla oruç tutamayacak derecede hasta olduğunda, hane halkının ödeme gücünü aşabilir. Bu durumda fetvaya gidilebilir ve ödeme miktarı hane halkının gücü nispetine göre düşürülebilir. Bu konuda Şafiî mezhebinin görüşü devreye sokulabilir.

Şafiî mezhebine göre bir fidye miktarı bir müd’dür. Bu da bir fitrenin dörtte biridir. Fitre bedeli yüz otuz TL üzerinden hesaplandığında otuz iki buçuk TL’ye karşılık gelir. Tabi ki takvaya esas olan direk bu miktara düşmek yerine bu miktar ile yüz otuz TL arasında gücü miktarınca ödeme yapmaktır. Kimin neye gücünün yettiğini en iyi bilen Allah’tır. Allah, kişinin yüklenemeyeceği miktarı yüklemez. Fakat gücünü de en iyi bilendir. “Her kim fidye miktarını artırırsa, bu kendisi için daha hayırlıdır,” buyuruyor. Bu sebeple gücünün üzerine çıkmayacak şekilde fidye miktarı ne kadar çok verilirse o kadar daha hayırlı olur.

Gücü yetmeyenler için hala da ruhsat vardır ki bu da fidye miktarını buğday üzerinden vermektir. Bu da yedi yüz otuz gram kadar yapar ki, bunu vermek de verilen şahıs açısından çok bir değer tutmasa da veren açısından farziyeti yerine getirmiş ve gücüne göre sevaba nail olmuş olur.

Mevla’m tutmuş olduğumuz oruçları ve verdiğimiz sadakaları kabul eylesin inşallah. Âmin.