Köşe yazıma attığım bu başlık, siz okuyucularımın hoşuna gitmeyebilir. Filistin’deki mücahitlerimiz çok zor şartlar altında bu kadar destana imza atarken, israil siyonistini ve onun bir numara destekçisi ABD’nin burnunu yere sürtüp saltanatlarını sarsmışken, dünyada binlerce insanın uyanışına ve hidayetine vesile olmuşken, “nasıl, yenildik diyorsun?” diyebilirsiniz. Bunu demekte haklı da olabilirsiniz. Fakat benim kastım onlar değil, kastım Filistin ve Gazze halkına, Siyonist israil ve işbirlikçileri tarafından yapılan vahşet, katliam ve soykırıma rağmen güçsüz ve çaresiz kalan biz ümmetiz.

Bütün dünyanın gözü önünde, bir âlimin deyimiyle: “Üzerine ümmetin her bir ferdi bir kova su dökse altında boğulur” diye nitelendirdiği bir avuç israil, bütün dünyanın gözü önünde acımasızca bir soykırım yapıyor. Şehri bütünüyle, canlı cansız demeden yakıp yıkıyor. İnsanları aç ve sefil bırakıyor. Bir kilo una muhtaç ediyor. O unu almaya gelenleri de tarıyor. Birçoğunu öldürüp, çoğunu yaralıyor. Günlerce Refah sınır kapısında bekleyen yardım TIR’larının geçişine müsâade etmiyor ve ümmet çaresiz seyrediyor.

Ne yazık ki israil siyonisti ve işbirlikçileri, gücünü ve gaddarlığını, ümmetin gücünün dağılışından, birliğinin gidişinden, ümmet olma vasfını ve sıfatını kaybedişinden alıyor. Ümmetin gücü dağılmış, ölüm korkusu, dünyevi çıkar ve menfaatler her tarafını sarmış durumda. Bir avuç mücahidin sergilediği iman ve izzeti sergileyemiyor. Bu nedenle ümmet olarak biz yenildik. Bunu itiraf ediyoruz ve ilan ediyoruz. Allah’ım sen yardım et!

Bugün biz ümmet olarak bu kadar sayı çokluğumuz, birçok ülkenin asker, ordu ve donanmasına rağmen bir avuç israile gücümüz yetmiyor, bir şey yapamıyoruz. Bir güçsüzlük, acizlik ve çaresizlik içerisinde olanları seyrediyoruz. Öyleyse kuraklıktan, yağmursuzluktan, kendileri, hayvanları ve tüm ürünleri telef olacak olanlar gibi yağmur duasına çıkarcasına elbiselerimizi ters giyelim, kendimiz, çocuklarımız ve hayvanlarımızı da beraber toplayıp ellerimizi Rabbimize açalım ve Filistin’deki, Gazze’deki kardeşlerimize dua edelim. Gözyaşları dökerek yalvarıp yakaralım. Hz. Nuh (a.s.) gibi: “Allah’ım yenildik sen yardım et” (Kamer, 54/10) diyelim. Şehid Şeyh Ahmet Yasin gibi dua edelim:

Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helak olmuş ölüler!

Başımıza gelen bu acı felaketler karşısında, hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu?

Allah için ve ümmetin namusu için kızacak, bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok?

Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!

Şerefi çiğnenirken, siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken, bu ümmet utanmaz mı?

Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış yok mu?

Allah’ım! Sana şikâyette bulunuyorum…

Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımızı sana şikâyet ediyorum…

Sen, mustazafların Rabbisin, Sen bizim Rabbimizsin. Bizi kime, bize cehennem olacak uzaklara mı veya düşmana mı bırakıyorsun?

Allah’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsâd edilmiş ekinler aşkına, sana şikâyette bulunuyorum…

Gücümüz dağıldı, birliğimiz bozuldu ve yollarımız ayrıldı. Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyorum.”

Belki o zaman Allah, kardeşlerimizin üzerine bir rahmet kapısı açar, onlara kendi katından bir rızık ve bir yardım gönderir. Belki o zaman israil siyonisti ve işbirlikçilerinin gücünü kırar, birliklerini dağıtır, attıklarını kendilerine çevirir. Onları birbirine düşürür ve birbirine kırdırır, inşaallâh âmin.