Marur İbn Suveyd şöyle der: Bir gün Ebû Zer (radiyallâhu anh) ile karşılaştım. Onun üzerinde de hizmetçisinin üzerinde de bir bürde gördüm. “Onun üzerindekini de alsan ve ikisinden bir hulle yapsan ve ona başka bir kıyafet versen” dedim. Bunun üzerine bana şöyle dedi: “Benimle bir adam arasında bir anlaşmazlık vardı. Adamın annesi Arap olmayan yabancı biriydi. Ben de ona hakaret ettim. Adam gidip beni Allah’ın Resûlü’ne (salallâhu aleyhi ve sellem) şikâyet etti. Allah Resûlü (salallâhu aleyhi ve sellem): “Bana sen filan kese hakaret ettin mi?” “Evet” dedim. “Annesine hakaret ettin mi?” “Evet” dedim. “Sen üzerinde cahiliye kalıntılarını taşıyan birisin” dedi. “Ben bu yaşa gelmiş olmama rağmen mi?” dedim. “Evet” dedi. Sonra şöyle devam etti: “Allah, ellerinizin altındakileri kardeşleriniz kıldı. Allah her kimin elinin altına kardeşlerinden birilerini verdiyse, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, yapamayacağı bir işi ona yüklemesin, kaldıramayacağı yük konusunda ona yardım etsin” buyurdu. (Buhârî, el-Edeb, c. 10, s. 465)
Hz. Peygamber’in (salallâhu aleyhi ve sellem) ashâbı, İslam’a girdikten sonra eski cahili âdetlerin tamamını bırakırdı. Tamamıyla İslami bir kişiliğe bürünürdü. Fakat İslam, yirmi üç yıl zarfında kemale erdiğinden, kimi cahili âdetler sahâbenin şahsında varlığını o cahili adetten meneden bir âyet ininceye kadar devam etmiştir. O âdet hakkında bir âyet inince sahâbe o âdeti bir daha dönmemek üzere terk etmiş ve örnek bir nesil olmuşlardır.
Bu cahili âdetlerden bazıları:
Kişiyi annesinin, babasının, akrabasının veya mensup olduğu kabilenin kötülüğü ile kötülemektir.
Bir kabilenin tamamını, bir köy veya belde halkının tamamını toptan kötü görmek, onların tamamını belirgin ayıplarla ayıplamaktır.
Çok uzun zaman önce bir hata yapan ya da bir günah işleyen birini hata ve günahından pişman olup vazgeçmiş ve tevbe etmişse, sürekli bir şekilde o kişinin hata ve günahını dile getirmektir.
Ne yazık ki günümüz şartlarında insanlar İslam ile cehaleti beraber yaşamaktadır. Bir yanıyla İslami bir kişiliğe bürünürken, diğer yanıyla cahili bir kişiliğe bürünebilmektedir. Bir yandan namazını kılmakta, diğer yanda tesettürsüzlüğü tasvip edebilmektedir. Bir yandan hacca gidip hacı olmakta, diğer yanda faiz ile muamele yapabilmektedir. Bir yandan İslam’ı anlatmakta, diğer yanda insanları toptan bir nifak içerisinde gösterebilmektedir. Bir yandan gerçek manada inandığını belirtirken, diğer yanda Allah’tan ümit kesebilmektedir.
Cahili âdetlerin tamamını terk ederek İslami bir kişiliğe bürünen örnek sahâbe nesli gibi bir nesli oluşturabilmek için her Müslümanın tümüyle cahili adetlerden arınması gerekir. Hz. Peygamber (salallâhu aleyhi ve sellem) veda hutbesinde: “Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır” buyurmuştur. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu İlyas İbn Rabia’nın kan davasıdır. (Ebû Davud, Edeb, 112)
Yaşadığımız bu yirmi birinci asırda örnek İslami toplumdan bahsedilecekse o da Filistin’de HAMAS ile oluşan, ömürlerini israil ile mücadeleye ayıran kardeşlerimizdir. Onlar bu asırda sahâbe neslini örnek alan örnek bir nesil olduklarını ispat ettiler. Dünya Müslümanlarının onlardan alacakları çok ders vardır. Mevla’m onları muvaffak ve muzaffer eylesin. İnşallah.