Hz. Peygamber (s.a.s.) bir kabrin başında ağlayıp feryat eden bir kadına rastladı. Kadına: “Allah’tan kork ve sabret” dedi. Kadın: “Git başımdan, başıma gelen musibeti sen yaşamadın” dedi. Kadın, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) tanımıyordu. Kadına, onun Hz. Peygamber (s.a.s.) olduğu söylenince, hemen Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kapısına gitti ve Hz. Peygamber’e (s.a.s.): “Seni tanıyamadım, beni affet” dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) kadına: “Sabır, musibetin ilk başa geldiği andadır” buyurdu.

Kadının içinde bulunduğu hal, esasında çok kişinin içinde bulunduğu haldir. Başına bir bela ve musibet geldiğinde, isyan edip feryat edebilmekte, ağlayıp sızlayabilmekte ve hatta “Rabbim! Bunu mu bana reva gördün?” diyebilmektedir. Hâlbuki olması gereken bu mudur? Elbette ki olması gereken bu değildir. Tabi ki olması gereken Allah Resulü’nün (s.a.s.) tavsiye ettiğidir.

Musibetin ilk başından itibaren olması gereken sabır ve metanettir. Feryat edip isyan etmemek ve Allah’a karşı kişiyi günaha koyacak sözler sarf etmemektir. Peki, sabır sadece musibete karşı mı gösterilmelidir? Elbette ki sabır, sadece bela ve musibete karşı değildir. Belki gösterilmesi gereken en büyük sabır, zamanın içinde bulunduğu fitne, fesat, fuhşiyat ve münkerata karşı olanıdır. Her türlü fuhşiyat ve münkeratın insana bir tık kadar yakın olduğu bu ahir zamanda, küçük büyük her türlü günaha karşı bir direniş gösterip sebat etmektir. Bir de gösterilmesi gereken en büyük sabır, iyilik, hayır ve hasenat işlerini yapmaya devam etmek, dava uğruna yılmadan, pes etmeden son nefese kadar ceht ve gayret etmektir.

İbadetlerin tamamının ruhunda olması gereken ihlâs ve samimiyettir. Bu ihlâs ve samimiyet ile ibadeti sürdürmek ise sabırdır. Amelin azı ama devamlısı makbuldür sırrınca hayırlı ameli yapma konusunda yılgınlık, tembellik ve gevşeklik göstermemek ve o ameli yapmaya devam etmek sabırdır.

İnsanların tamamı kendilerine biçilen ömür sermayelerini sürekli bir şekilde tükettiklerinden zarardadırlar. Her insanın elmas, yakut ve altından daha kıymetli olan bir ömür sermayesi vardır. Ömür, elmas, yakut ve altından daha kıymetlidir. Çünkü insan ömründen kaybettiği bir dakika için bütün varlığını ve hatta dünyadaki bütün elmas, yakut ve altınların hazineleri kendisinin olsa dahi o kaybettiği kısa zamanı geri alamaz. Bir buzun eridiği gibi ömrü erir ve kıymetli sermayesi saniye, dakika, saat, gün, ay ve yıllarla tükenip biter. Bu halde olan bir insan elbet büyük bir zarar ve ziyanın içindedir. Bunu kâra çevirmek ise iman, ibadet, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye ile mümkündür. İnsanı hüsrana uğramaktan kurtaracak ve eriyen sermayesini kâra çevirecek olan iman, ibadet ve hakkı tavsiye ile birlikte sabrı tavsiyedir.

 Hakkı tavsiye, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma beraberinde sabrı ve sabrı tavsiyeyi de gerektirir. Çünkü hakkı tavsiye eden, iyiliği emredip kötülükten sakındıran kişilerin musibet, zor ve eziyetle karşılaşmaması neredeyse imkânsızdır. Bu sebeple Hz. Lokman (a.s.), oğluna nasihat ederken: “Yavrucuğum, namazını ikame et, iyiliği emret, kötülükten sakındır, başına gelecek olana da sabret. İşte bunlar, azmedilmeye değer işlerdendir” demiştir. (Lokman 31/17.)