Yağmurlu bir günde bir adam, Nasrettin Hoca’ya yağmurdan korunması için, şemsiye verir. Diğer gün, hoca ile karşılaşan adam: “Hoca sana şemsiye vermeseydim sana ne olurdu?” diye sorar. Hoca: “Şemsiye verdiğin için Allah razı olsun. Yoksa ıslanırdım” diye cevap verir. Sonraki gün, hoca ile karşılaşan adam, dünkü söylediğinin aynısını tekrar eder. Hoca tekrar teşekkür eder. Üçüncü gün, adam Hoca’ya aynı şeyi söyleyince, artık Hoca’nın canına tak eder. Yanındaki göle kendini atar ve çıkar. Sırılsıklam olan Hoca: “Bundan beter olacak değildim ya” der.

Kimi insan, bir iyilik yapar ama yaptığı iyiliğin ardından minnet edip yaptığını başa kakar. Dilenen birine verdiği bir lirayı, sert bir şekilde önüne atarak: “Gidip çalışsana” der.  Kimisi, sadaka niyetine veya malının zekâtından verdiği birine yeri geldiğinde: “Sana az yardımda bulunmadım” der.

Birine bir sadakanın verilmesi veya bir iyiliğin yapılmasının temelinde Allah rızası olmalı değil midir? Bir karşılık veya teşekkür beklenmemesi gerekmiyor mu? Elbet olması gereken budur. Çünkü sadaka veya iyiliği, minnet edip başa kakma, sadaka veya iyiliği yok edip süpürür.

Minnet, menn kökünden gelir ve bir şeyi tekrar ederek dile getirmektir. Ta ki bu, kendisine iyilik yapılana ulaşır ve o da bundan rahatsız olur. Minnet etme günahtır, aşırısı kebairden ve münafıkların amellerindendir. Bu sebeple mümin, şiddetle minnet etmekten sakınır ve münafıklara benzemekten kendisini korur.

 Bakara Süresi 262. ayeti kerimede Allah (c.c.): “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın. O kimsenin misali, üzerinde toprak bulunan düzgün ve yalçın bir kayadır; kayanın üzerine şiddetli bir yağmur yağmış, onu çıplak halde bırakmıştır. Bu gibilerin kazandıkları hiçbir şeyden istifadeleri olmaz. Allah, inkârcı topluluğa hidayet vermez” buyuruyor.

Hadisi Şerifte, Allah’ın (c.c.) kıyamet günü, yüzlerine rahmet nazarıyla bakmayacağı ve onları arındırmayacağı üç sınıftan bir sınıf da verdiğini başa kakanlardır.

İyilik ve sadaka ile birlikte davet, tebliğ ve İslami hizmette de kimi zaman minnet etme hatasına düşülür. Davetçi, yaptıklarını Allah için yapar. Onun için çalışıp çabalar. Mesaisini, emeğini, ilim ve maddi imkânını bu yönde kullanır. Ama kimi zaman yaptığını çok görüp dillendirir. Bunu bir minnet haline getirir. Hâlbuki hidayeti veren, ilim ve maddi imkânları veren Allah’tır. Davet, tebliğ ve İslami hizmette bulunma kabiliyet ve imkânını veren de Allah’tır.

Öyleyse asıl olan, Allah’ın tüm insanların üzerinde olduğu gibi imana ve hidayete erdirdiği için tüm Müslümanların ve yine güç, kuvvet ve imkân verdiği için sadaka veren, iyilik yapan, davet ve tebliğde bulunan herkesin üzerinde minneti vardır. Öyleyse minnet yerine yapılması gereken, Allah’a hamd, sena ve şükürdür.

Allah (c.c.) Hucurat Süresi 17. ayeti kerimede: “Onlar İslam’a girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. Deki: Müslümanlığınızı başıma kakmayın. Eğer doğru kimseler iseniz bilesiniz ki, sizi imana erdirdiği için asıl Allah’ın üzerinizde minneti vardır” buyuruyor.

Müdessir Süresi 6. ayeti kerimede Allah (c.c.): “Öyleyse yaptığını çok görüp de başa kakma!” buyuruyor. 

Allah (c.c.), yaptıklarının tamamını onun rızası için yapan, yaptığını çok görüp başa kakmayan, mümin, muvahhit ve davetçi kullarından eylesin. Amin.