Bazen insan yaptığının karşılıksız kalacağını, davet uğrunda verdiği çabaların karşılığını bulmayacağını, ne yaparsa yapsın toplumun renginin değişmeyeceğini düşünebilir. Hele hele büyük şehirlerdeki açıklık saçıklığın artık haddini aşması, yabancı insanların sanki memleketi istila etmişçesine her tarafı sarması ve yereldeki insanların da onlara uymaya çalışıp ahlakını yitirmesi, davetçi kişiyi karamsarlığa sürükleyebilir. Hâlbuki doğru olan karamsarlık ve ye’se düşmek değil, toplumun halinden şikâyet etmek, elini eteğini davetten çekip yerine oturmak, köşesine çekilmek hiç değildir. Tam aksine felaketin büyüklüğünü görerek, bu ateşin bizi ve ailemizi de sarabileceği düşüncesi ile iyi bir donanımla felakete karşı durmak ve ya Allah deyip bir davete girişmektir.

Davet yolunda yapılan bir şey ufak olsa da mutlaka karşılığını ve yerini bulur. Önemli olan yapılan şeyin ihlâs, samimiyet, aşk, bilinç ve hikmetle yapılmasıdır. Bu şekilde yapılınca o ufak şey hayırda bir çığıra dönüşebilir ve açılan o çığırda yüzler binler yürüyebilir. Bir iyilik ve hayır kervanına dönüşebilir. Ekilen bir tohum misali, tohum ufak olsa da semeresi çok büyük olabilir.

Davet yolunda yapılan şey ufak bir tohumdan daha da ufak bir miskali zerre bile olsa karşılığını bulur. Bu karşılık bazen hemen, bazen yıllar sonra bazen de ahirette olabilir. Ama o şey kaybolmaz. İhlâs ve samimiyetle yapılmışsa mutlak surette yerini bulmuştur ve karşılığını da verecektir.

Allah için bir yerde yapılan bir sohbet, birisine anlatılan birkaç hikmetli söz, okunan bir ayet veya hadis, verilen bir kitap, yapılan bir ziyaret karşılıksız kalmamış, yerini bulmuş veya bulacaktır. Bir ufak kıza kardeşim veya evladım eşarbını öyle değil şöyle giymen sana daha çok yakışır. Kur’an okumaya başlayan bir çocuğa sen maşallah çok zekisin Kur’an’ı bitirecek hatta hafız olacaksın, sen ileri de iyi bir hoca olacaksın diye yapılan hayırlı telkin çok zaman faydasını vermiştir. Bu telkini Allah’ın hikmetle donattığı Lokman (a.s.) evladına yapıyor, şefkatle:

“Yavrucuğum! Yaptığın şey, bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın oyuğunda, göklerde veya yerin derinliklerinde bile olsa, yine Allah onu karşına getirir. Doğrusu Allah en ince işleri bilen ve her şeyden haberdar olandır.” (Lokman, 31/16.)

Hz. Lokman, bu nasihatlerine devam ederek: “Yavrucuğum! Namaz kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış ve başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar azmedilemeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt, unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.”  (lokman, 31/17-18.)

Bu tavsiyelerden önce Hz. Lokman: “Yavrucuğum! Allah’a şirk koşma! Doğrusu şirk büyük bir zulümdür “ (Lokman, 31/13.) diye nasihatte bulunmuştu.

Hz. Lokman’ın tavsiye ve nasihatlerine bakıldığında, oğlunu önce tevhide sonra namaza, sonra iyiliği emir ve kötülüğü nehye davet ettiğini ve sonra da bazı edep ve ahlak kurallarını kendisine tavsiye ettiğini görüyoruz. Bizlere de Peygamberler (a.s.) ve Hz. Lokman (a.s.) gibi salih insanların yolunu sürdürmek, davet yolunda pes etmeden yürümek, davet ve tebliğde ısrarcı olmak ama yaptığını hikmetle yapmak düşer. Bu şekilde hareket ettiğimizde göreceğiz ki yaptıklarımız karşılıksız kalmamış ve bir bir meyvesini vermiştir. 

Allah, bizleri her daim, peygamberler (a.s.), salihler, âlimler ve şehitlerin yolunda yürüyenlerden eylesin. Amin.