Helâl bir servete sahip olan zengin zekât verir, sadaka verir, hayır hasenat yapar, malî ibadet yapar ve sevap kazanır. Ne mutlu ona. Ancak helâl de olsa servetin çok tehlikeli tarafları vardır. Servet, bol para, bol imkân insanı azdırabilir.

Helâlinden büyük para kazanmak zordur. Bu helâl parayı hayırlı bir şekilde harcamak, kazanmaktan çok daha zordur. Parayla hem çok sevap kazanılabilir hem de çok azap kazanılabilir. Büyük bir servet, helâlinden elde edilmiş olsa bile, insana gurur ve kibir verebilir. Kibir ise şeytani bir ameldir.

Bir de haram yollarla zengin olanları düşünelim. Bozuk düzenin haram rantlarıyla zengin olanların vay haline. Şeriatın batıl kabul ettiği alım satımlarla, ticarî ve iktisadî muamelelerle zengin olanlar Cehennemdeki yakıtlarını dünyada hazırlıyorlar. Kur-an`ın, sünnetin, fıkhın, şeriatın, İslâm ahlâkının yasak kıldığı yollarla haram servetler edinenler, dünya ve ahirette rezil ve rüsva olacaklardır.

 Haram rantlarla, içine fesat karıştırılmış ihalelerle, alavere dalavere ile zengin olmayı İslam kabul etmez. Zengin olunacaksa helâlinden zengin olunmalıdır. Sadece zengin olmak ta yeterli değildir. Hz. Ebubekir, Hz. Abdurrahman bin Avf ve Hz. Osman bin Affan gibi hayır hasenat yapılmalıdır. Kazanılan paranın hakkı verilmelidir. Paranın hakkı da zekâtını vermek, Allah yolunda helal bir şekilde harcamaktır.

Çok iyi biliyoruz ki, mübarek hanelerine servetin aktığı zaman bile O Mukteda-yı Küll Rehber-i Ekmel Efendimiz (s.v.a) hayat-ı seniyyelerini hiç mi hiç değiştirmediler. Hazreti Hatice (r.anha) bütün servetini efendimize teslim etti. Efendimiz de bu serveti fakirlere dağıttı.

Yine tarih boyunca pek çok hayır ve hasenatta bulunmuş, camiler, külliyeler, bedestenler, suyolları inşa etmiş dindar zenginler vardır. Daha bunlar gibi fani şeyleri bakileştiren, birleri bin yapan, Hakk`ın kendilerine ihsan ettiği imkânları kullarının istifadesi için kullanan, sayılamayacak kadar insan vardır.

Hulefa-i Raşidîn efendilerimizden olan Hazreti Osman (r.a) çok geniş imkânlara sahipti. Aynı zamanda baş döndüren bir semahat ve cömertliğin de kahramanıydı. İla-i kelimetullah yolunda maddî desteğe ihtiyaç duyulduğu bir zaman da üç yüz-beş yüz deveyi, hem de yüküyle beraber birden infak edebiliyordu. O günkü toplumun imkânları ve zenginlik limiti açısından meseleye bakacak olursak, bunun günümüzde üç yüz-beş yüz Mercedes bağışlama gibi bir değere mukabil geldiğini görürüz.

Günümüzde semahat sahibi birisi Hazreti Osman`ın (r.a) Allah yolunda infak ettiği miktarın yüzde birini bağışlayacak olsa, övgülerle yâd eder, bu cömertliği herkese duyururuz. İhtimal o zat da, reca duygusuyla “ümit ederim beni de sahabe-i kiramla beraber Cennet`e korlar” diye düşünmeye başlar. Bu mülahaza karşısında o zata “hakkın yok” da diyemeyiz. Çünkü Allah`ın rahmeti çok geniştir. Umulur ki, Hazreti Osman`ın yolunda giden, onun cömertlik ve civanmertliğini örnek alan böyle bir insanı, Cenab-ı Hakk onunla beraber haşreder ve cennetiyle mükâfatlandırır.

İşte Allah Rasulünün üçüncü halifesi Hazreti Osman, Allah yolunda bu ölçüde infakta bulunmuş ve bundan dolayı Efendiler Efendisi`nin, “Bundan sonra yaptıkları artık Osman`a zarar vermez.” şeklindeki o çok büyük müjdesine nail olmuştu. İmkânlarını Hak yolunda kullanmış olması onu âlâ-yı illiyyine yükseltmişti.

Demek ki servet, Allah yolunda kullanılınca insanı alıp cennete ulaştıran nurdan bir helezona dönüşür.

Selam ve dua ile...