Siyaset demek halkın yönetimine talip olmak demektir. Yönetime talip olan siyasi bir hareket veya partinin halkın fakru cehaletini giderecek ciddi manada projeleri olması gerekir. Eğitimden çok bu yazımızda ekonominin üzerinde duracağız.

Yönetime talip olan siyasi parti ve hareketlerden halkın ciddi manada ekonomik beklentileri olur. Halk, uhrevi ve manevi alan kadar hatta günümüz toplumlarında  manevi olana değil de maddi olana bakar.

“Yönetime gelirsen bana ne tür maddi kolaylıklar getireceksin.”   

“Ben sana oyumu verirsem, seni A veya B partisine tercih edersem bana ne kazandıracaksın.” diye sorgular.

Öncelikle halkımıza şunu çok iyi belletmemiz gerekir ki biz yalan bir vaatte bulunmayacağız. İslami değer ve anlayışımızdan her ne surette olursa taviz vermeyeceğiz. Bütün projelerimizi İslam`ın öngördüğü çerçevede düzenleyeceğiz.  Ama bu söylem, sadece ana bir çerçevedir ve içinin doldurulması gerekir.

Ekonomiye ve diğer sorunlara getirdiğimiz çerçeve nedir, ne değildir? Bunun biraz anlaşılması gerekir.

İslam tarihi incelendiğinde İslami yönetim denince Resulullah (s.av.) ve Hz.Ebubekir (r.a.)`tan sonra en çok iki Ömer konuşulur. Bunlardan biri Hz. Ömer (r.a.)  ve diğeri Ömer bin Abdulaziz (r.a.)`tır.

Hz. Ömer eşine verdiği nafakadan eşinin bir miktarını kenara ayırdığını görünce maaşını sorgular ve eşim kenara para koyabiliyorsa, o zaman benim maaşım fazladır deyip aylığını bir miktar düşürür.

Ömer bin Abdulaziz (r.a.) yönetime geldiğinde, daha evvel sultan için tahsis edilen bütün serveti ve hazine de ne kadar mal varsa hepsini fakire, yoksula ve ihtiyaç sahiplerine dağıtır.

Bu iki Ömer`in yönetiminden de anlıyoruz ki Müslüman bir yönetici diğer yöneticilerin aksine kendini değil, halkı için uğraşır. Halktan kazanılan paraları yine halkın hizmetine ve dolayısıyla hakkın hizmetine harcar.

Gayri İslami yönetimlerde en büyük sorun; yöneticilerin kendisi ve avenesi için çalışması, halktan elde ettiği bütün kazancı kendi yönetimini sağlamlaştırmaya kullanmasıdır. Bu da kısa bir dönemde yönetimin bekası gibi görünse de uzun dönemde günümüz diktatör ve krallıkları gibi yönetimin alaşağı olması ile neticelenir. Çünkü en nihayetinde Allah (c.c.) halkın hakkı olan bir hakkı onlardan geri alıp asıl sahiplerine iade eder. Hakkı müstekbirlerden alıp mustazaflara teslim eder.

Bir diğer mesele; İslami olmayan yönetimlerin halkın hakkı olan elektrik su ve doğalgaz gibi yeraltı kaynaklarını halka büyük meblağlarla satıp halka zulmetmesidir. Bu zulme maruz kalan halk ta bu haklarını kaçak yollarla karşılar. Bu da yönetimin güçlü olmasını engellemekte halk ile yönetim arasında uçurumlara sebep olmaktadır. Ama halkın hakları olan bu yeraltı kaynakları sadece işçilik paralarına, halkın istifadesine sunulursa, o zaman halkta kendini farklı yollara başvurmak zorunda hissetmeyecektir.

İslami olmayan bir yönetim için zekât müessesi yerine vergi daha çok ön plandadır. Ağır vergiler altında halk ezdirilir. Zekât müessesine inanılmadığı için zengin olanın zekâtı toplanmamakta ve bu konuda kendisi serbest bırakılmaktadır. Bu da zekâtın toplanmaması veya hak olmayan yerlere gitmesi demektir. Hâlbuki İslami bir yönetim zekât müessesini en iyi şekilde işletir. Fakire, miskine, yolda kalmışa, Allah yolunda olana ve diğer hak olan sınıflara haklarını dağıtır. Onları farklı bir kaynaktan beslemek zorunda kalmaz.

Düşünün ki bir toplumda fakir, miskin ve yoksul hakkını almış, kimse yolda kalmamış, iflas edip borç altında kalana yardım edilmiş, okumak isteyip de okuyamayana yardım edilmiş, Allah yolunda olana el uzatılmış, o zaman bu halkın ne tür maddi sorunu kalır ki?

Halkımızdan toplanacak olan zekât bütün bu sınıfların ihtiyacını fazlasıyla karşılamaya yeter.  Önemli olan zekâtın gereği gibi toplanıp ayetle belirlenen sekiz sınıfa ulaştırılmasıdır.

Her şeye rağmen siyaset kaygan bir zemindir ve dikkatli olmakta yarar vardır.

Allah`a emanet olun.