"Bu günkü her gerçek; dün bir hayaldi " denilir.

Özellikle son yüzyıllardaki teknolojik gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda bu sözün doğruluğunda hiçbir şüphe kalmamaktadır.

Sosyal gelişmelerde de nispeten böyle durumlar vardır.

Hal; mevcut durumdur, hayal ise; olması olunması gereken yerdir. Bu İkisi arasındaki mesafe ise, aşılması gereken yoldur. Bu yol tedricidir, aşamalıdır, zincir halkaları gibi birbirine bağlı ve birbirini tamamlayarak kat edilmesi gerekir...

İslam alemi ve Müslüman dünya için ise bu yolun ismi Sırat-ı müstakimdir... dosdoğru yoldur. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun ( Allah'tan gelinen konak ile Allah’a varılacak menzil) koordinatları arasında yer alan hayat sürecidir.. Bu süreç doğrusal değil, daireseldir.

Yani 180 derecelik mesafe şeklinde değil de, 360 derecelik bir mesafe gibidir. Saatin 12'den başlayıp tekrar 12'ye gelmesi gibidir. Hem birbirine en yakın, hem birbirine en uzak noktadır.

İslam alemi ve Müslüman dünya için de aynen öyle bir durum söz konusudur. Islahı da çok kolay, ifsadı da çok kolaydır...

Hal ile hayal arasındaki mesafe de hem birbirine çok yakın hem birbirine çok uzaktır...

Hayal ettiğimiz yer, hem dünya hem ahiret cihetiyle geldiğimiz yerdir...

Dünya cihetiyle varmak istediğimiz doruk nokta, Asr-ı saadet yani Peygamber Efendimizin (Aleyhisselam) yaşadığı haldir.

Ahiret cihetiyle ise; Allah’tan geldik ve yine O’na varmak istiyoruz, O’na varacağız.

Her halükarda hayat devrandır. Yani devir, yani dairedir... Daire, devir, devran, idare; bunların hepsi aynı kökten gelir ve dairesel döngülerdir.

Müslüman dünyanın, ıslahı da ifsadı da çok kolay olduğu gibi, ihyası da imhası da çok kolaydır...

Bu ince kırılma noktasından faydalanmak veya zarar görmek; basiretle sıkı sıkıya ilişkili bir durumdur...

Basiretin mihenk noktası ise vicdan ve izandır, yani vicdan ve idraktir.

Vicdan ve idrakin tezahürü, dışa yansıması ise empati denilen duygu ve olgudur...

Bunun pratikteki karşılığı ise; kendisine yapılmasını istemediğin şeyi, senin de başkasına yapmamandır. Tersi de doğrudur. Yani nasıl muamele görmek istiyorsan, başkasına da öyle muamelede bulunmandır.

Hak Teâla, Müslümanlara kendi Rablerine sövülmemesi için başkalarının ilahlarına sövmeyi yasaklamıştır...

Hal böyle iken Müslümanların kendi içlerinde çok daha hassas ve itinalı olmaları gerekir. Aidiyet ve ortak zeminlerini sağlamlaştırmaları konusunda çok duyarlı olunmalıdır... Müminlerin birbirlerine karşı merhametli, şefkatli; küfre karşı ise şedit olmaları gerekirken durum tam tersi bir hal almıştır.

Şu an en büyük hayal, bu halin değişip, olması gerektiği hali almasıdır.

Bu dua ve ümitle;

Allah’a emanetsiniz...